اَلْقِضَّةُ [el-ḵiḋḋat] (فِضَّةٌ [fiḋḋat] vezninde) Kızın bekâretine denir; yukâlu: ذَهَبَ بِقِضَّةِ الْجَارِيَةِ أَيْ عُذْرَتِهَا Ve şol yere denir ki hurde çakıl taşlı ola, ʹalâ-kavlin alçak ve toprağı kumsal olup bir tarafına doğru yüksek por ve sırt bayır ola; tekûlu: عَرَّسْنَا فِي قِضَّةٍ أَيْ أَرْضٍ ذَاتِ حَصًى أَوْ مُنْخَفِضَةٍ تُرَابُهَا رَمْلٌ وَإِلَى جَانِبِهَا مَتْنٌ مُرْتَفِعٌ Ve cins maʹnâsınadır ki bâbet ve gûne taʹbîr olunur; yukâlu: مِنْ قِضَّةٍ وَاحِدَةٍ أَيْ جِنْسٍ Ve hurde hurde çakıl taşlarına ve moloza denir. Bunların cümlesinde ḵâf’ın fethiyle de lügattir. Ve
قِضَّةٌ [Ḵiḋḋat] Bir mevziʹ adıdır ki ondan Bekr ile Taġlib kabîleleri beynlerinde bir vakʹa olmuştur. Ve baʹzen ḋâd sâkin olur ki hâ’sız قِضٌّ [ḵiḋḋ] olur. Ve
قِضَّةٌ [ḵiḋḋat] ve
إِقْتِضَاضٌ [iḵtiḋâḋ] Câriye maʹnâsından ism olur ki kızın bikri bozulmağa denir; yukâlu: وَكَانَ ذَلِكَ عِنْدَ اقْتِضَاضِهَا أَيْ لَيْلَةِ عُرْسِهَا
اَلْقِضَةُ [el-ḵiḋat] (ḵâf’ın kesri ve ḋâd’ın tahfîfiyle) Bir ottur ki düz yerlerde biter. Ebû ʹUbeyd eyitti: Bu şûr yerlerde biten otlar kısmındandır. Ve
قِضَةٌ [ḵiḋat] Aslında muʹtellü’l-lâmdır, hâ ʹıvaz tarîkiyle gelmiştir. Ve
قِضَةٌ [Ḵiḋat] Kezâlik bir mevziʹin ismidir ki تَحْلَاقُ اللِّمَمِ [taḩlâḵu’l-limem]dedikleri kıtâl onda vâkiʹ olmuştur. Ve تَحْلَاقٌ [taḩlâḵ] tırâş maʹnâsına ve لِمَمٌ [limem] saçlar maʹnâsınadır. O uğraşta saçlar tırâş olduğuna binâ΄en تَحْلَاقُ اللِّمَمِ demişlerdir.
اَلْقِضَّةُ [el-ḵiḋḋat] (ḵâf’ın kesriyle) Kızın bekâretidir, عُذْرَةٌ [ʹužret] maʹnâsına. Ve
قِضَّةٌ [ḵiḋat] Ufak taşa dahi derler. Ve
قِضَّةٌ [ḵiḋḋat] Ufak taşlı yere dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı