اَلْقُعُوُّ [el-ḵuʹuvv] (zammeteynle ve vâv’ın teşdîdiyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: قَعَا الْفَحْلُ عَلَى النَّاقَةِ يَقْعُو قَعْوًا وَقُعُوًّا عَلَى فُعُولٍ Ve bu قَاعَ [ḵâʹa] gibidir zîrâ ehadühümâ âhardan maklûbdur, nitekim bâb-ı ʹayn’da mürûr etmiştir. Ve gâh olur قَعْوٌ [ḵaʹv] ظَلِيمٌ [żalîm]de yaʹnî devekuşunun erkeğinde dahi istiʹmâl olunur,قَعَا الظَّلِيمُ derler. Ve
قَعْوٌ [ḵaʹv] Şol iki ağaca dahi derler ki mihvere yaʹnî üzerinde bekre dönen ağacın iki ucu onlara geçer. Ve kaçan onlar demirden olsa onlara خُطَّافٌ [ḣuṯṯâf] derler ḣâ΄-i muʹcemenin zammı ve ṯâ’nın teşdîdiyle.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı