ed-duḣḣal ~ اَلدُّخَّلُ

Kamus-ı Muhit - الدخل maddesi

اَلدُّخْلَةُ [ed-duḣlet] (dâl’ın harekât-ı selâsıyla) ve

اَلدَّخِيلَةُ [ed-deḣîlet] ve

اَلدَّخِيلُ [ed-deḣîl] (dâl’ların fethiyle) ve

اَلدُّخْلُلُ [ed-duḣlul] (dâl’ın zammı ve lâm’ın zamm ve fethiyle) ve

اَلدُّخَيْلَاءُ [ed-duḣaylâ΄] (musaggar bünyesiyle) ve

اَلدَّاخِلَةُ [ed-dâḣilet] (رَاحِلَةٌ [raḩilet] vezninde) ve

اَلدُّخَّلُ [ed-duḣḣal] (سُكَّرٌ [sukker] vezninde) ve

اَلدِّخَالُ [ed-diḣâl] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve

اَلدُّخَّيْلَاءُ [ed-duḣḣaylâ΄] (dâl’ın zammı ve ḣâ-yı müşeddedenin fethiyle سُمَّيْهَى [summeyhâ] vezninde) ve

اَلدَّخْلُ [ed-daḣl] (dâl’ın fethi ve kesriyle) Bir adamın iç yüzüne denir ki zamîr ve niyyet ve mezheb ve cemîʹ-i emr ve kâr u bâr-ı derûnîsinden ʹibârettir. Ve

دَخِيلٌ [deḣîl] ve

دُخْلُلٌ [duḣlul] (قُنْفُذٌ [ḵunfuž] vezninde) ve

دِخْلَلٌ [diḣlel] (دِرْهَمٌ [dirhem] vezninde) Kişinin şol derûnî dostuna ve hem-demine ıtlâk olunur ki bi’l-cümle serâ΄ir-i umûruna mahrem, her işine ihtilât eder ola; yukâlu: فُلَانٌ دَخِيلُهُ وَدُخْلُلُهُ وَدِخْلَلُهُ أَيْ مُدَاخِلُهُ مُبَاطِنُهُ Ve

دَاخِلُ الْحُبِّ [dâḣilu’l-ḩubb] ve

دُخْلَلُ الْحُبِّ [duḣlelu’l-ḩubb] ki جُنْدَبٌ [cundeb] veznindedir, muhabbet ve meveddetin zımnında olan safvet ve yek-rengî hâletine denir; yukâlu: قَدْ بَدَا دَاخِلُ حُبِّهِ وَدُخْلَلُهُ أَيْ صَفَاءُ دَاخِلِه

اَلدَّخَلُ [ed-deḣal] (fethateynle) Bir adamın ʹakl ve idrâkine yâhûd bedenine sirâyet ve duhûl eden fesâd ve halele denir; yukâlu: فِي عَقْلِهِ أَوْ جِسْمِهِ دَخَلٌ وَهُوَ مَا دَاخَلَهُ مِنْ فَسَادٍ Ve masdar olur, bir adamın ʹaklına yâ bedenine fesâd ve halel karışmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَخِلَ الرَّجُلُ دَخَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَدُخِلَ عَلَى الْمَجْهُولِ دَخْلًا بِسُكُونِ الْخَاءِ فَهُوَ مَدْخُولٌ إِذَا دَاخَلَهُ الْفَسَادُ Ve

دَخَلٌ [deḣal] Mekr ve gadr ve hadîʹa maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: هَذَا مِنْ دَخَلِ فُلَانٍ أَيْ مِنْ مَكْرِهِ وَغَدْرِهِ وَخَدِيعَتِهِ Ve ʹillet ve dâ΄ maʹnâsına müstaʹmeldir. Ve bir adamın haseb ve ʹırk ve nesebinde olan ʹayb ve nakîsaya ıtlâk olunur; yukâlu: فِي حَسَبِهِ دَخَلٌ أَيْ عَيْبٌ Ve birbirine sarmaşmış sık ve gür ağaçlığa denir; yukâlu: بِأَرْضِهِ دَخَلٌ أَيْ شَجَرٌ مُلْتَفٌّ Ve bîgâne olup bir kavm ve kabîleye müntesib geçinen kavme denir. Bu fi’l-asl masdar olmakla müfred ve cemʹe ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ وَهُمْ دَخَلٌ لَهُمْ أَيْ لَيْسُوا مِنْهُمْ وَيَنْتَسِبُونَ إِلَيْهِمْ Ve masdar olur, bir adamın iç yüzü fâsid ve tebâh olmak maʹnâsına; yukâlu: دَخِلَ أَمْرُهُ دَخَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا فَسَدَ دَاخِلُهُ

Vankulu Lugatı - الدخل maddesi

اَلدُّخَّلُ [ed-duḣḣal] (dâl’ın zammı ve ḣâ’nın fethi ve teşdîdiyle) Küçük kuştur ki ona yaban serçesi derler, buncişk-i kûhî maʹnâsına. Ve

دُخَّلٌ [duḣḣal] Şol çayıra dahi derler ki usûl-ı eşcârda bitmiş ola, yaʹnî ağaç diplerinde bitmiş ola.

اَلدَّخَلُ [ed-deḣal] (fethateynle) Kezalik ʹayb maʹnâsına; yukâlu: هَذَا الْأَمْرُ فِيهِ دَخَلٌ وَدَغَلٌ بِمَعْنَى Ve

دَخَلٌ [deḣal] Mekr ve hîleye dahi derler; minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَلَا تَتَّخِذُوا أَيْمَانَكُمْ دَخَلًا بَيْنَكُمْ﴾ (النحل، 94) أَيْ مَكْرًا وَخَدِيعَةً Ve

دَخَلٌ [deḣal] Bir kimse özin bir kabîleye nisbet kılmağa dahi derler, onlardan değilken; yukâlu: هُمْ دَخَلٌ فِي بَنِي فُلَانٍ إِذَا انْتَسَبُوا مَعَهُمْ وَلَيْسُوا مِنْهُمْ

اَلدَّخْلُ [ed-daḣl] (dâl’ın fethi ve ḣâ’nın sükûnuyla) Gelen mâl ki harcın mukâbilidir. Ve

دَخْلٌ [daḣl] ʹAyba dahi derler. Ve min kelâmihim “تَرَى الْفِتْيَانَ كَالنَّخْلِ وَمَا يُدْرِيكَ مَا الدَّخْلُ” Yaʹnî “Civânların zâhiri maʹmûr ve bâtını mestûrdur.”

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı