es-saʹdân ~ اَلسَّعْدَانُ

Kamus-ı Muhit - السعدان maddesi

اَلسَّعْدَانُ [es-saʹdân] (سَلْمَانُ [selmân] vezninde) Bir nevʹ ot ismidir ki deve merʹâlarının efdalidir, demir dikenine şebîh dikenli ve aklığı ondan ekser ve varakı ondan elyen olur. Uçlarında hurde dikenleri olmakla meme emciğini ona teşbîhle سَعْدَانَةُ الثَّدْيِ [saʹdânetu’šamp;-šamp;edy] derler ve minhu’l-meselu:”مَرْعًى وَلاَ كَالسَّعْدَانِ” Yaʹnî “Hoş otlaktır, lâkin saʹdâna ʹadîl olmaz.” Bir meziyyetli nesneden ezyed nesneyi ifâde mevkiʹinde darb olunur.

Vankulu Lugatı - السعدان maddesi

اَلسَّعْدَانُ [es-saʹdân] ve

اَلسَّعْدَانَةُ [es-saʹdânet] (sîn’in fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Bir ottur ki deve otladığı otların efdalidir. Ve fi’l-meseli: “مَرْعًى وَلَا كَالسَّعْدَانِ” Ve سَعْدَانٌ [saʹdân]da nûn zâ΄idedir, zîrâ kelâm-ı ʹArabda فَعْلَالٌ [faʹlâl] yoktur, خَزْعَالٌ [ḣazʹâl] ve قَهْقَارٌ [ḵahḵâr]dan gayrı, meger ki muzâʹaftan ola. Ve خَزْعَالٌ [ḣazʹâl] ḣâ-i muʹcemenin fethi ve zâ-i muʹcemenin sükûnuyla geri giden kimseye derler ve قَهْقَارٌ [ḵahḵâr] ḵâf’ın fethi ve hâ’nın sükûnuyla berk taşa derler. Ve سَعْدَانٌ [saʹdân]ın dikenleri vardır ki ona حَسَكُ السَّعْدَانِ [ḩaseku’s-saʹdân] derler. Ve حَسَكٌ [ḩasek] fethateynle ve ḩâ-i mühmele ve sîn-i mühmele ile diken maʹnâsına. Ve gâh olur ki سَعْدَانٌ [saʹdân]a meme başı teşbîh olunup سَعْدَانَةُ الثُّنْدُوَةِ derler. Aḣterî’nin سَعْدَانَةٌ [saʹdânet] ʹavretlerin emciğinin etrâfı dediği galattır, deve göğsünün yere yapışan yerine سَعْدَانَةٌ [saʹdânet] derler. Ve at kolunda olan damarın alt yanında baʹzı nesneler vardır tırnağa şebîh ki onlara dahi سَعْدَانَاتٌ [saʹdânât] derler. Aḣterî bu makâmda dahi سَعْدَانَةٌ [saʹdânet] tırnak dibinin siniri demiştir, galat etmiştir, menşe-i galatı bilinmek murâd olunursa Ṡiḩâḩ’a nazar oluna. Ve

سَعْدَانَةٌ [saʹdânet] Naʹleyn tasmasının yerden cânibe olan ucuna dahi derler, kezâlik şol düğümlere dahi derler ki terâzû gözünün altında olur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı