اَلسَّعْدُ [es-saʹd] (sîn’in fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) ve
اَلسُّعُودُ [es-suʹûd] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Kuvvetli ve ferhunde ve mübârek olmak maʹnâsınadır; tekûlu: سَعَدَ يَوْمُنَا سَعْدًا وَسُعُودًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا يَمِنَ مُثَلَّثَةً Yaʹnî يَمِنَ kelimesinin ʹayn’ında harekât-ı selâs cârîdir. Ve
سَعْدٌ [Saʹd] Medîne kurbünde bir mevziʹ adıdır. Ve Ḩicâz’da bir dağın ismidir. Ve bir belde adıdır ki onda zırh işlenir. ʹİnde’l-baʹz bir kabîledir ki durûʹ-ı Saʹdiyye ona mensûbdur. Ve
سَعْدٌ [saʹd] ثُلُثُ اللَّبِنَةِ [šamp;ulušamp;u’l-lebinet] yaʹnî libâsın koltukları altına vazʹ ettikleri hıştek taʹbîr olunan murabbaʹu’ş-şekl parçanın sülsüne denir, niteki سُعَيْدٌ [suʹayd] زُبَيْرٌ [zubeyr] vezninde, rubʹuna denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve
سَعْدٌ [saʹd] Mübârek ve ferhunde nesneye denir ki vasf olur. Cemʹi سُعُودٌ [suʹûd] gelir. Ve سُعُودُ النُّجُومِ [suʹûdu’n-nucûm] yaʹnî سَعْدٌ [saʹd] lafzının muzâf olduğu kevâkib ondur: سَعْدُ بُلَعَ [saʹdu bulaʹ], سَعْدُ الْأَخْبِيَةِ [saʹdu’l-aḣbiyet], سَعْدُ الذَّابِحِ [saʹdu’ž-žâbiḩ] ve سَعْدُ السُّعُودِ [saʹdu’s-suʹûd] ki bu dört menâzil-i kamerdendir.
اَلسُّعُودُ [es-suʹûd] ve
اَلسُّعُودَةُ [es-suʹûdet] (sîn’in ve ʹayn’ın zammlarıyla) نُحُوسَةٌ [nuḩûset]in zıddıdır; yukâlu: سَعَدَ يَوْمُنَا يَسْعَدُ سُعُودًا وَسُعُودَةً مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı