ḩavbet ~ حَوْبَةٌ

Kamus-ı Muhit - حوبة maddesi

اَلْحَوْبُ [el-ḩavb] ve

اَلْحَوْبَةُ [el-ḩavbet] (ḩâ’ların fethi ve vâv’ların sükûnuyla) Peder ve mâderden her birine denir ebevân maʹnâsına. Şârih der ki Zemaḣşerî’nin beyânına göre bu mâdde günâh maʹnâsına mevzûʹ olup baʹdehu sâ΄ir maʹânîde birer münâsebetle istiʹmâl olundu. Ez-cümle ʹadem-i mürâʹâtı ism ve günâh olan hak ve hürmette istiʹmâl olunup baʹdehu hak ve hürmeti lâzım olan ebeveynde ve sâ΄ir akribâda ve karâbette istiʹmâl olundu. Ve

حَوْبٌ [ḩavb] ve

حَوْبَةٌ [ḩavbet] Kızkardeşe denir, أُخْتٌ [uḣt] maʹnâsına. Ve bir kimsenin kendi kızına denir, بِنْتٌ [bint] maʹnâsına. Ve

حَوْبٌ [ḩavb] Günâh ve ism maʹnâsınadır; ḩâ’nın zammıyla da câ΄izdir; yukâlu: فِيهِ حَوْبٌ أَيْ إِثْمٌ ve

حَوْبٌ [ḩavb] Masdar olur günâh-kâr olmak maʹnâsına. Ve bunda dahi ḩâ’nın zammıyla câ΄izdir; yukâlu: حَابَ الرَّجُلُ يَحُوبُ حَوْبًا بِكَذَا أَيْ أَثِمَ Ve hüzün ve endûh ve vahşet maʹnâlarınadır. Bu maʹnâlarda ḩâ’nın zammıyla da lügattir. Ve fenn ve darb ve sınf maʹnâsınadır. Ve cehd ve meşakkat ve fakr ve meskenet maʹnâlarınadır. Ve nevʹ ve gûne ve türlü maʹnâsınadır. Ve ağrı ve dert ve vecaʹ maʹnâsınadır. Ve diyâr-ı Rebîʹa’da bir mevziʹ adıdır. Ve erkek deveye denir, جَمَلٌ [cemel] gibi. Kesret-i istiʹmâlle deveyi zecr edecek yaʹnî ikâmet ve inâhat ve seyr ve tevkîfte tevbîh ve âzâr eyleyecek edâttan olmakla asvâttan olur. Ve bunda bâ’nın harekât-ı selâsıyla câ΄izdir ve حَابِ [ḩâbi] dahi derler bâ’nın kesriyle.

Vankulu Lugatı - حوبة maddesi

اَلْحَوْبَةُ [el-ḩavbet] (bi-fethi’l-ḩâ΄) ve

اَلْحِيَابَةُ [el-ḩiyâbet] (bi-kesri’l-ḩâ΄) Masdarâni kezâlik; yukâlu: حُبْتَ بِكَذَا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ أَيْ أَثِمْتَ تَحُوبُ حَوْبًا وَحَوْبَةً وَحِيَابَةً Ve

حَوْبَةٌ [ḩavbet] Kezâlik ehl ve ʹayâl maʹnâsına da gelir; yukâlu: إِنَّ لِي حَوْبَةً أَعُولُهَا أَيْ ضَعَفَةً وَعِيَالًا Ve عَوْلٌ [ʹavl] zahmet çekmeğe de derler. Baʹzılar eyitti: حَوْبَةٌ [ḩavbet] her hürmettir ki onu sen zâyiʹ kılarsın, vâlide yâ hemşîre yâhûd gayrı, zât-ı rahm, mahrem kabîlinden. Ve

حَوْبَةٌ [ḩavbet] Hâcet maʹnâsına da gelir denildi; yukâlu: أَلْحَقَ اللهُ بِهِ الْحَوْبَةَ أَيِ الْمَسْكَنَةَ وَالْحَاجَةَ Ve hayra ve şerre kâdir olmamak maʹnâsına da gelir; yukâlu: إِنَّمَا فُلَانٌ حَوْبَةٌ أَيْ لَيْسَ عِنْدَهُ خَيْرٌ وَلَا شَرٌّ Ve recül-i zaʹîf maʹnâsına da gelir ki cemʹi اَلْحُوَبُ [el-ḩuveb]dir, ḩâ’nın zammı ve vâv’ın fethiyle.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı