ḋars ~ ضَرْسٌ

Kamus-ı Muhit - ضرس maddesi

اَلضَّرْسُ [eḋ-ḋars] (ḋâd’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Dişler ile bir nesneyi pek ısırmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَسَ الشَّيْءَ ضَرْسًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا عَضَّهُ شَدِيدًا بِالْأَضْرَاسِ Ve zamân bir adama saht ve şedîd olup âzürde ve rencîde eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ضَرَسَهُمُ الزَّمَانُ إِذَا اشْتَدَّ عَلَيْهِمْ Ve bir gün akşama kadar hâmûş durmak maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki lisânını ısırmakla tekellümden ʹâciz olmuş olur; yukâlu: ضَرَسَ الرَّجُلُ إِذَا صَمَتَ يَوْمَهُ إِلَى اللَّيْلِ Ve serkeş deve râm ve zelûl olmak için burnunu taşla cerh eyledikten sonra burnuna kiriş yâhûd bir kayış geçirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ضَرَسَ الْبَعِيرَ إِذَا أَفْقَرَ أَنْفَهُ بِمَرْوَةٍ ثُمَّ وَضَعَ عَلَيْهِ وَتَرًا وَقِدًّا لِيُذَلَّلَ بِهِ Ve

ضَرْسٌ [ḋars] Nebâtâtı seyrek seyrek ve parça parça olan arza ıtlâk olunur ki diş diş olur. Burada ضَرْسٌ [ḋars] مَضْرُوسٌ [maḋrûs] maʹnâsınadır; yukâlu: أَرْضٌ ضَرْسٌ إِذَا صَارَ نَبَاتُهَا هَهُنَا وَهَهُنَا Ve

ضَرْسٌ [ḋars] Kuyunun içerisini taşla örmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: ضَرَسَ الْبِئْرَ ضَرْسًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا طَوَاهَا بِالْحِجَارَةِ

Şârih der ki baʹzı ümmehâtta baʹde’l-bülûg zuhûr eden iki diş ile müfesserdir ki ضِرْسُ الْحُلُمِ [ḋirsu’l-ḩulum] ve ضِرْسُ الرَّحَى [ḋirsu’r-reḩâ] dahi derler. Pes bu köpek dişinden ki azı taʹbîr olunur, başka olur, lâkin mü΄ellife ve sâ΄ir baʹzı lügaviyyîne göre mutlak dişe denir. Ve bu müzekkerdir, baʹzen سِنٌّ [sinn] te΄vîliyle mü΄ennes olur, niteki سِنٌّ [sinn] dahi ضِرْسٌ [ḋirs] te΄vîliyle müzekker olur. İntehâ. Ve

ضِرْسٌ [ḋirs] Dürüşt ve haşin tepeye ıtlâk olunur, gûyâ ki arzın dişisidir; yukâlu: فِي الْأَرْضِ ضِرْسٌ أَيْ أَكَمَةٌ خَشِنَةٌ Ve azca yağmura ıtlâk olunur ki aralık aralık perâkende nüzûl eder; cemʹi ضُرُوسٌ [ḋurûs] gelir; yukâlu: وَقَعَتْ فِي الْأَرْضِ ضُرُوسٌ مِنَ الْمَطَرِ أَيِ الْقَلِيلُ الْمُتَفَرِّقُ Ve namâzda uzun uzadı kıyâma ıtlâk olunur ki diş gibi dikilip durmuş olur; tekûlu: أَعْجَبَنِي ضِرْسُهُ فِي الصَّلاَةِ أَيْ طُولُ قِيَامِهِ Mü΄ellif burada müsâmaha eylemiştir. Ve nikâbın göz yerlerinde olan turre-i müstatîleye ıtlâk olunur. Ve yavşan otunun ve acı ılgının şâh ve hatablarını deve raʹy eyledikten sonra kalan nebâtına ıtlâk olunur ki diş hey΄etinde kalır. Ve kuyuyu ördükleri taşa ıtlâk olunur; cemʹi ضُرُوسٌ [ḋurûs] gelir.

Vankulu Lugatı - ضرس maddesi

اَلضَّرْسُ [eḋ-ḋars] (ḋâd’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Azı dişiyle muhkem ısırmak; yukâlu: ضَرَسْتُ السَّهْمَ إِذَا عَجَمْتَهُ Yaʹnî diş yerleri okta te΄sîr etse. Ve

ضَرْسٌ [ḋars] Zamâne şiddet üzere olmağa dahi derler; yukâlu: ضَرَسَهُمُ الزَّمَانُ إِذَا اشْتَدَّ عَلَيْهِمْ

اَلضُّرُوسُ [eḋ-ḋurûs] (zammeteynle) أَضْرَاسٌ [aḋrâs] gibi ضِرْسٌ [ḋirs]in cemʹi gelir kezâlik azı dişleri maʹnâsına. Ve matar-ı kalîl maʹnâsına olan ضِرْسٌ [ḋirs]in cemʹi dahi gelir, nitekim ʹan-karîb zikr olunur. Ve

ضِرْسٌ [ḋirs] Kezâlik iri ve haşîn olan tepeye derler. Ve

ضِرْسٌ [ḋirs] Az yağmura dahi derler, matar-ı kalîl maʹnâsına. Aṡmaʹî eyitti: وَقَعَتْ فِي الْأَرْضِ ضُرُوسٌ derler, kaçan müteferrik yağmurlar yağsa. Ve

ضُرُوسٌ [ḋurûs] Kuyu için yaptıkları taşlara dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı