ḋarebân ~ ضَرَبَانٌ

Kamus-ı Muhit - ضربان maddesi

Mütercim der ki Râġıb’ın Müfredât’ta beyânına göre asl ضَرْبٌ [ḋarb] bir nesneyi âher bir nesneye îkâʹ eylemek yaʹnî vurmak maʹnâsına mevzûʹdur. Maʹnâ-yı merkûmun hâl ve mahal iʹtibârıyla envâʹının ihtilâfı tasavvuruna mebnî beyân ve tefsîrleri beyninde dahi tehâlüf vâkiʹ olmuştur. Meselâ bir şey΄e el ile ve seyf ve ʹasâ makûlesiyle vurmak gibi. Pes maʹânî-i sâ΄ire bi’l-cümle bu maʹnâdan müteferriʹ olur ki her birinin zımnında maʹnâ-yı mezbûr münderic ve melhûzdur. Meselâ zehâb hâleti elbette darb-ı riclin lâzımıdır. Ve ikâmet maʹnâsı darbü’n-nefs bi’l-arz mefhûmudur ve kis ʹaleyhi’l-bevâkî. Kezâlik Esâs’tan dahi münfehim olan budur. İntehâ. Ve

ضَرْبٌ [ḋarb] Kuş kısmı yabana yem aramağa gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَتِ الطَّيْرُ إِذَا ذَهَبَتْ تَبْتَغِي الرِّزْقَ O kuşlara ضَوَارِبُ [ḋavârib] denir. Ve bir kimsenin salıvermeyerek elinden tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ عَلَى يَدِهِ أَيْ أَمْسَكَ Ve

ضَرْبٌ [ḋarb] ve

ضَرَبَانٌ [ḋarebân] (fetehâtla] Ticâret yâhût cenk ve gazâ eylemek için diyârından çıkıp seyr ü sefer eylemek; ʹalâ-kavlin sürʹat eylemek, ʹalâ-re΄yin gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ الرَّجُلُ ضَرْبًا وَضَرَبَانًا إِذَا خَرَجَ تَاجِرًا أَوْ غَازِيًا أَوْ أَسْرَعَ أَوْ ذَهَبَ Ve ʹArablar “Filân kimse seferden ferâgat edip mukîm oldu” diyecek yerde ضَرَبَ بِنَفْسِهِ الْأَرْضَ derler. Bu sûrette azdâddan olur. Ve

ضَرْبٌ [ḋarb] Nâka kuyruğunu yukarı kaldırıp fercine vurarak yürüyüp gitmek maʹnâsınadır ki ضِرَابٌ [ḋirâb]a tâlib olduğu hengâmda eder; yukâlu: ضَرَبَتِ النَّاقَةُ إِذَا شَالَتْ بِذَنَبِهَا فَضَرَبَتْ فَرْجَهَا فَمَشَتْ Baʹzı nüshada بِأَذْنَابِهَا vâkiʹ olmakla ثَوْبٌ أَخْلاَقٌ [šamp;evbun aḣlâḵun] kabîlinden olur. Ve bir nesneyi şey΄-i âhere katmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ الشَّيْءَ بِالشَّيْءِ إِذَا خَلَطَهُ Ve suda yüzmek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ فِي الْمَاءِ إِذَا سَبَحَ Ve ʹakreb sokmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ الْعَقْرَبُ إِذَا لَدَغَ Ve deprenip oynamak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ الشَّيْءُ إِذَا تَحَرَّكَ Ve uzamak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ اللَّيْلُ إِذَا طَالَ Ve bir nesneden yüz döndürmek, iʹrâz maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ عَنْهُ أَيْ أَعْرَضَ Ve işâret eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ بِيَدِهِ إِذَا أَشَارَ Ve baʹîd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ الدَّهْرُ بَيْنَنَا أَيْ بَعَّدَ Ve ʹArablar ضَرَبَ بِذَقَنِهِ اْلأَرْضَ derler, “Bir nesneden izhâr-ı cebânetle havf eyledi” diyecek yerde; havfından yere yatıp sürünerek gitmek mülâhazasına mebnîdir. Ve

ضَرْبٌ [ḋarb] Zamân savuşup geçmek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَرَبَ الزَّمَانُ إِذَا مَضَى Ve

ضَرْبٌ [darb] Misl ve şebîh maʹnâsınadır. Ve cüst ve şîr-merd ve kâr-güzâr ve nâfiz olan adama denir. Ve hafîfü’l-lahm kimseye denir ki çelimsiz taʹbîr olunur. Bunda ضَرْبٌ [ḋarb], مَضْرُوبٌ [maḋrûb] maʹnâsından mutasavverdir. Ve sınf ve gûne ve türlü maʹnâsınadır; yukâlu: هَذَا مِنْ ضَرْبِ ذَلِكَ أَيْ مِنْ صِنْفِهِ وَنَوْعِهِ Musanniflerin اَلضَّرْبُ اْلأَوَّلُ kavlleri bundandır. Ve

ضَرْبٌ [ḋarb] مَضْرُوبٌ [maḋrûb] maʹnâsına olur. Ve hafîf yağmura denir; yukâlu: مَطَرٌ ضَرْبٌ أَيْ خَفِيفٌ Ve beyâz kıvâmlı bala denir; Bu maʹnâda fethateynle eşherdir; tekûlu: أَكَلْنَا الضَّرْبَ أَيِ الْعَسَلَ اْلأَبْيَضَ Ve

ضَرْبٌ [ḋarb] Ehl-i ʹarûz ıstılâhında beytin âhir cüz΄üne denir, niteki mısrâʹın âhir cüz΄üne عَرُوضٌ [ʹarûḋ] ıtlâk ederler. Ve

ضَرْبٌ [ḋarb] Mecd ve kadr ve rifʹat taleb ve kesb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ يَضْرِبُ الْمَجْدَ أَيْ يَكْسِبُهُ وَيَطْلُبُهُ Ve ʹArablar ضَرْبُ أُذُنٍ [ḋarbu užun] ile menʹ-i semâʹdan kinâye ederler. Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَضَرَبْنَا عَلَى آذَانِهِمْ﴾ أَيْ مَنَعْنَاهُمْ أَنْ يَسْمَعُوا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı