اَلضَّعْفُ [eḋ-ḋaʹf] (ḋâd’ın fethi ve zammıyla ve fethateynle) Zebûnluğa ve mecâlsizliğe ve fersizliğe denir; yukâlu: فِيهِ ضَعْفٌ وَضُعْفٌ وَضَعَفٌ وَهُوَ ضِدُّ الْقُوَّةِ Ve baʹzılar ʹindinde ḋâd’ın fethiyle re΄y ve fikr ve ʹaklda ve ḋâd’ın zammıyla bedende olan zebûnluğa mahsûstur; fe-yukâlu: فِي رَأْيِهِ ضَعْفٌ وَفِي بَدَنِهِ ضُعْفٌ Ve
ضَعْفٌ [ḋaʹf] (ḋâd’ın fethi ve zammıyla) ve
ضَعَافَةٌ [ḋaʹâfet] (لَطَافَةٌ [leṯâfet] vezninde) ve
ضَعَافِيَةٌ [ḋaʹâfiyet] (كَرَاهِيَةٌ [kerâhiyet] vezninde) Masdarlardır, zebûn ve fersiz ve mecâlsiz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَعُفَ الرَّجُلُ وَضَعَفَ ضَعْفًا وَضُعْفًا وَضَعَافَةً وَضَعَافِيَةً مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ وَالْأَوَّلِ ضِدُّ قَوِيَ Ve kavluhu taʹâlâ: ﴿خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ﴾ أَيْ مِنْ مَنِيٍّ Yaʹnî mâdde-i hayvâniyye olan nutfedir, mübâlagaten ضَعْفٌ [ḋaʹf] ile taʹbîr olundu yâhûd ism-i fâʹil ile mü΄evvel yâhûd muzâf mukadderdir. Ve bunu ʹÂṡim ve Ḩamza fethle ve sâ΄irleri zammla kırâ΄at eylediler. Ve
ضَعْفٌ [ḋaʹf] Bir nesnenin ʹadedini muzaʹaf eylemekle çoğaltmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَعَفَهُمْ ضَعْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا كَثَرَهُمْ فَصَارَ لَهُ وَلِأَصْحَابِهِ الضِّعْفُ عَلَيْهِمْ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı