iʹrâḋ ~ إِعْرَاضٌ

Kamus-ı Muhit - إعراض maddesi

Şârih der ki ḣأَعْرَضْتَ الْقِرْفَةَḢ meseli bundandır, قِرْفَةٌ [ḵirfet] ḵâf’ın kesriyle töhmet ve sû΄-i zann maʹnâsınadır, yaʹnî “Sen töhmeti tevsîʹ ve taʹmîm eyledin” demektir. Meselâ bir gümân sâhibi kimseye “Gümânın kimedir?” diye su΄âl eyledikte, “Bütün mahalle halkınadır” dese kelâm-ı mezbûru îrâd ederler. Ve

إِعْرَاضٌ [iʹrâḋ] Bir nesneden yüz döndürmek maʹnâsınadır ki vücûdunun bir nâhiyesini izhâr maʹnâsındandır; yukâlu: أَعْرَضَ عَنْهُ إِذَا صَدَّ Ve bir nesneyi enli kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَضَ الشَّيْءَ إِذَا جَعَلَهُ عَرِيضًا Ve hatun yassı ve enli gövdeli çocuklar doğurmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَضَتِ الْمَرْأَةُ بِوُلْدِهَا إِذَا وَلَدَتْهُمْ عِرَاضًا جَمْعُ عَرِيضٍ Ve bir nesne zâhir ve ʹayân olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَضَ الشَّيْءُ إِذَا ظَهَرَ ve tekûlu: عَرَضْتُهُ أَنَا فَأَعْرَضَ هُوَ مِثْلَ كَبَبْتُهُ فَأَكَبَّ وَهُوَ مِنَ النَّوَادِرِ Ve bir nesne bir kimsenin kolayına gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَضَ لَكَ الْخَيْرَ أَيْ أَمْكَنَكَ Kezâlik sayd, sayyâdın tüleğine gelmek maʹnâsınadır, bir tarafı kolaylık kesb eylemekten ʹibârettir; tekûlu: أَعْرَضَ لَكَ الظَّبْيُ فَارْمِهِ أَيْ أَمْكَنَكَ مِنْ عُرْضِهِ

Vankulu Lugatı - إعراض maddesi

اَلْإِعْرَاضُ [el-iʹrâḋ] (hemzenin kesriyle) Bir nesneden yüz döndürmek; yukâlu: أَعْرَضَ فُلَانٌ أَيْ ذَهَبَ عَرْضًا وَطُولًا Ve bir töhmeti cümleye isnâd etmeğe de derler. Ve fi’l-meseli: “أَعْرَضْتَ الْقِرْفَةَ” Ve bunu o vakt derler ki kaçan kimi müttehem zann edersin deseler, ben filânı müttehem zann ederim diyesin, yaʹnî cemîʹ-i kabîleyi müttehem tutasın. Ve قِرْفَةٌ [ḵirfet] ḵâf’ın kesri ve râ’nın sükûnuyla töhmet maʹnâsınadır. Ve bir nesneyi enli kılmağa da derler; tekûlu: أَعْرَضْتُ الشَّيْءَ إِذَا جَعَلْتَهُ عَرِيضًا Ve

إِعْرَاضٌ [iʹrâḋ] Oğlağı eneyip hasiyy kılmağa da derler; tekûlu: أَعْرَضْتُ الْعِرْضَانُ إِذَا خَصَيْتَهَا Ve ʹavret veledini enli doğurmağa da derler; yukâlu: أَعْرَضَتْ فُلَانَةٌ بِوَلَدِهَا إِذَا وَلَدَتْهُمْ عِرَاضًا Ve

إِعْرَاضٌ [iʹrâḋ] Zuhûr maʹnâsına da gelir; yukâlu: عَرَضْتُ الشَّيْءَ فَأَعْرَضَ أَيْ أَظْهَرْتُهُ فَظَهَرَ كَقَوْلِهِمْ كَبَبْتُهُ فَأَكَبَّ وَهُوَ مِنَ النَّوَادِرِ Ve

إِعْرَاضٌ [iʹrâḋ] Bir nesne mümkin olmağa da derler; yukâlu: أَعْرَضَ لَكَ الْخَيْرُ إِذَا أَمْكَنَكَ وَأَعْرَضَ لَكَ الظَّبْيُ إِذَا أَمْكَنَكَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı