اَلْمُلِطُّ [el-muliṯṯ] (ism-i fâʹil bünyesiyle) Nâsa habâset taʹlîm eden ve habâsete igrâ eden kimseye denir; yukâlu: هُوَ لاَطٌّ مُلِطٌّ أَيْ خَبِيثٌ مُخْبِثٌ
اَلْمَلَطُ [el-melaṯ] (fethateynle) ve
اَلْمُلْطَةُ [el-mulṯat] (mîm’in zammıyla) Bir kimse أَمْلَطُ [emlaṯ] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَلِطَ الرَّجُلُ مَلَطًا وَمُلْطَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ أَمْلَطَ
اَلْمَلْطُ [el-melṯ] (خَلْطٌ [ḣalṯ] vezninde) Duvar sıvamak maʹnâsınadır; yukâlu: مَلَطَ الْحَائِطَ مَلْطًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا طَلاَهُ Ve tırâş eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَلَطَ الشَّعْرَ إِذَا حَلَقَهُ Ve müddeti nâ-tamâm veled doğurmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَلَطَتْهُ أُمُّهُ إِذَا وَلَدَتْهُ لِغَيْرِ تَمَامٍ
اَلْمِلْطُ [el-milṯ] (mîm’in kesriyle) Şol habîs ve tarrâr kimseye denir ki kendisine bir nesne emânet yâhûd muhâfaza için verildikte yâhûd yeri taʹyîn olundukta elbette onu çalıp çarpıp helâllenir ola; yukâlu: رَجُلٌ مِلْطٌ أَيْ خَبِيثٌ لاَ يُرْفَعُ إِلَيْهِ شَيْءٌ إِلاَّ سَرَقَهُ وَاسْتَحَلَّهُ Ve nesebi karışık kimseye denir; cemʹi أَمْلاَطٌ [emlâṯ] ve مُلُوطٌ [mulûṯ] gelir; yukâlu: رَجُلٌ مِلْطٌ أَيْ مُخْتَلِطُ النَّسَبِ
اَلْمِلْطُ [el-milṯ] (mîm’in kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Nesebi karışık olan kimse; yukâlu: غُلَامٌ مِلْطٌ خِلْطٌ إِذَا كَانَ مُخْتَلِطَ النَّسَبِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı