en-neġar ~ اَلنَّغَرُ

Kamus-ı Muhit - النغر maddesi

اَلنَّغَرُ [en-neġar] (fethateynle) Suyu çok içmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَغِرَ الرَّجُلُ مِنَ الْمَاءِ نَغَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَكْثَرَ

اَلنَّغِرُ [en-neġir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) نَغْرٌ [naġr]-ı mezbûrdan vasftır, dargınlıktan içerisi kaynamış adama denir.

اَلنُّغَرُ [en-nuġar] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Bülbül kuşuna denir. Ve serçe yavrusuna denir. Ve kaya kuşunun bir nevʹine, ʹalâ-kavlin erkeğine denir. Cemʹi نِغْرَانٌ [niġrân] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] ve صِرْدَانٌ [ṡirdân] gibi; musaggarı نُغَيْرٌ [nuġayr]dır, ke-mâ câ΄e fi’l-hâdîsi: ḣأَنَّ النَّبِيَّ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ قَالَ لِبُنَيٍّ كَانَ لِأَبِي طَلْحَةَ الْأَنْصَارِيِّ وَكَانَ لَهُ نُغَرٌ فَمَاتَ يَا أَبَا غُمَيْرٍ مَا فَعَلَ النُّغَيْرُḢ Ve Yaḩyâ b. Nuġayr ashâbdandır, İbn Fuġayr dahi derler fâ’yla. Ve

نُغَرٌ [nuġar] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Gebe insân ve hayvân evlâdına ıtlâk olunur, henüz seslendiği vaktte zâhiren gerek karın içre ve gerek taşrada olsun, zîrâ henüz karında iken seslendikleri menkûldür.

اَلنَّغْرُ [en-naġr] (nûn’un ve ġayn-ı muʹcemenin fethiyle) ve

اَلنَّغَرَانُ [en-neġarân] (fetehâtla) Bir adamın ifrât-ı gazabdan derûnu cûş u hurûş eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَغِرَ الرَّجُلُ وَنَغَرَ عَلَيْهِ نَغْرًا وَنَغَرَانًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَالثَّانِي وَالثَّالِثِ إِذَا غَلاَ جَوْفُهُ غَضَبًا Ve nâka ensesini kısıp derneştirip gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَغِرَتِ النَّاقَةُ إِذَا ضَمَّتْ مُؤَخَّرَهَا فَمَضَتْ Ve tencere kaynamak maʹnâsınadır; yukâlu: نَغِرَتِ الْقِدْرُ إِذَا فَارَتْ

Vankulu Lugatı - النغر maddesi

اَلنُّغْرُ [en-nuġr] (nûn’un zammı ve ġayn’ın fethiyle) Cemʹi.

اَلنَّغْرُ [en-naġr] (nûn’un fethi ve ġayn’ın sükûnuyla) Hışıma gelmek; yukâlu: نَغِرَ الرَّجُل مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا اغْتَاظَ Ve إِغْتِيَاظٌ [iġtiyâż] ġayn’la ve żâ-i muʹceme ile غَيْظٌ [ġayż]dandır, hışım maʹnâsına. Aṡmaʹî eyitti: نَغْرٌ [naġr] şol kimsedir ki hışıma geldikte sînesi kaynaya. Ve fî hadîsi ʹAlî radıyallâhu ʹanhu: “أَنَّ امْرَأَةً جَاءَتْهُ فَذَكَرَتْ أَنَّ زَوْجَهَا يَطَأُ جَارِيَتَهَا قَالَ إِنْ كُنْتِ صَادِقَةً رَجَمْنَاهُ وَإِنْ كُنْتِ كَاذِبَةً جَلَدْنَاكِ فَقَالَتْ رُدُّونِي إِلَى أَهْلِي غَيْرَى نَغِرَةً” Ve غَيْرَى [ġayrâ] ġayn’ın fethiyle ve âhirinde elif-i maksûre ile gayretli ʹavret maʹnâsınadır, yaʹnî “Beni gayretim ve gayzımla ehlime redd edin.” Ve

نَغْرٌ [naġr] Çömlek kaynamağa da derler; yukâlu: نَغَرَتِ الْقِدْرُ إِذَا غَلَتْ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı