el-hedib ~ اَلْهَدِبُ

Kamus-ı Muhit - الهدب maddesi

اَلْهَدِبُ [el-hedib] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Arslana ıtlâk olunur.

اَلْهُدُبُّ [el-hudubb] (teşdîd-i bâ ile عُتُلٌّ [ʹutull] vezninde) Bu dahi ʹâciz ve mânde ve sakîl kimseye denir.

اَلْهُدْبُ [el-hudb] (hâ’nın zammı ve dâl’ın sükûnuyla ve zammeteynle) Gözün kirpiğine denir, Fârisîde müjgân derler; yukâlu: هُوَ طَوِيلُ الْهُدْبِ وَالْهُدُبِ أَيْ شَعْرِ أَشَفَارِ الْعَيْنَيْنِ Ve sevb ve makʹad makûlesinin kenârlarında olan saçağa ve püsküle denir. Müfredi hâ ile هُدْبَةٌ [hudbet]tir. Mü΄ellif هُدْبٌ [hudb]i خَمْلٌ [ḣaml] ile ve خَمْلٌ [ḣaml]i هُدْبٌ [hudb] ile tefsîr eylemiştir, lâkin usûl-i sâ΄irede saçak ile ve püskül ile müfesserdir; yukâlu: طَالَ هُدْبُ الثَّوْبِ أَيْ خَمْلُهُ

اَلْهَدْبُ [el-hedb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) Kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: هَدَبَ الشَّيْءَ هَدْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا قَطَعَهُ Ve hayvânın sütünü sağmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَدَبَ النَّاقَةَ إِذَا احْتَلَبَهَا Ve ağaçtan meyve dermek maʹnâsınadır; yukâlu: هَدَبَ الثَّمَرَةَ إِذَا اجْتَنَاهَا

اَلْهَدَبُ [el-hedeb] (fethateynle) Gözün kirpikleri uzun olmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَدِبَتِ الْعَيْنُ هَدَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا طَالَ هُدْبُهَا Ve

هَدَبٌ [hedeb] أَرْطَى [erṯâ] makûlesi ağacın dallarına denir. Ve أَرْطَى [erṯâ] ʹinde’l-baʹz ak kavak ağacı ve ʹalâ-kavlin غَضَا [ġaḋâ] dedikleri şecerin acı nevʹidir. Şârih der ki هَدَبٌ [hedeb] yaprağı olmayan şecerin dallarına mahsûstur. Ve

هَدَبٌ [hedeb] Her dem tâze olan şecer yaprağına denir, serv ve çam ve ılgın yaprağı gibi. Müfredi هَدَبَةٌ [hedbet]tir hâ’yla. Ve

هَدَبُالنَّبَاتِ [hedebu’n-nebât] Yaprakları olmayıp lâkin yaprak makâmına kâ΄im olan çöplerine ve dallarına denir; ʹalâ-kavlin ʹarîz olmayan yaprağına denir, serv ve söğüt ve ılgın yaprağı gibi. Müfredi هَدَبَةٌ [hedebet]tir hâ’yla. Cemʹi أَهْدَابٌ [ehdâb]dır ve هِدَابٌ [hidâb]dır, كِتَابٌ [kitâb] vezninde, قَدْحٌ [ḵadḩ] ve قِدَاحٌ [ḵidâḩ] gibi. Ve

هَدَبٌ [hedeb] Masdar olur, ağacın dalları uzayıp saçak gibi yere sarkmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَدِبَتِ الشَّجَرُ هَدَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا طَالَتْ أَغْصَانُهَا وَتَدَلَّتْ

Vankulu Lugatı - الهدب maddesi

اَلْهَدْبُ [el-hedb] (hâ’nın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Deve sütin sağmak; yukâlu: هَدَبَ النَّاقَةَ يَهْدِبُهَا هَدْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيِ احْتَلبَهَا Ve yemiş vermeğe dahi derler; yukâlu: هَدَبَ التَّمْرَةَ أَيِ اجْتَنَاهَا

اَلْهَدَبُ [el-hedeb] (fethateynle) Her ağaç yaprağıdır ki enli olmaya; yaban ılgını yaprağı gibi ki ona أَثْلٌ [ešamp;l] derler hemzenin fethi ve šamp;â-i müsellesenin sükûnuyla ve سَرْوٌ [serv] yaprağı gibi ve أَرْطَى [erṯâ] dedikleri ağaç yaprağı gibi ki onunla deri dibâgat ederler ve bostânî olan ılgın yaprağı gibi ona طَرْفَاءُ [ṯarfâ΄] derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı