el-hidr ~ اَلْهِدْرُ

Kamus-ı Muhit - الهدر maddesi

اَلْهِدْرُ [el-hidr] (hâ’nın kesriyle) Sakîl ve girân-cân adama denir; yukâlu: رَجُلٌ هِدْرٌ أَيْ ثَقِيلٌ

اَلْهَدْرُ [el-hedr] (غَدْرٌ [ġadr] vezninde) ve

اَلْهَدِيرُ [el-hedîr] (صَرِيرٌ [ṡarîr] vezninde) Deve ağzından dağarcığını çıkarmayarak böğürmek maʹnâsınadır; yukâlu: هَدَرَ الْبَعِيرُ هَدْرًا وَهَدِيرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَوَّتَ فِي غَيْرِ شِقْشِقَةٍ Ve nebât gereği gibi uzayıp ve çoğalıp kemâlini bulmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَدَرَ الْعُشْبُ هَدِيرًا إِذَا طَالَ جِدًّا وَكَثُرَ وَتَمَّ

اَلْهَدَرُ [el-heder] (hâ’nın ve dâl’ın fethiyle) Lagv ve bâtıl olup müfte giden şey΄e denir, gerek dem ve gerek gayrı olsun; yukâlu: ذَهَبَ دَمُهُ أَوْ مَالُهُ أَوْ سَعْيُهُ هَدَرًا أَيْ بَاطِلاً ve yukâlu: دِمَاؤُهُمْ هَدَرٌ أَيْ مُهَدَرَةٌ Bunda ʹan-ʹamel olur ki demleri ibtâl olunmakla diyet ve kısâs vechiyle kâtilleri mu΄âhaze olunmaz. Ve

هَدْرٌ [hedr] (غَدْرٌ [ġadr] vezninde) ve

هَدَرٌ [heder] (fethateynle) Masdar olur, bir nesne müfte gidip lagv ve bâtıl olmak maʹnâsına; yukâlu: هَدَرَ الشَّيْءُ هَدْرًا وَهَدَرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا بَطَلَ Ve bu maʹnâda müteʹaddî olur; tekûlu: هَدَرْتُهُ إِذَا أَبْطَلْتَهُ Ve

هَدْرٌ [hedr] (بَدْرٌ [bedr] vezninde) Sâkıt ve bî-iʹtibâr olan nesneye denir; هَادِرٌ [hâdir] dahi denir. Ve

هَدْرٌ [hedr] هَدِيرٌ [hedîr] gibi deve bağırmak maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

هَدْرٌ [hedr] ve

تَهْدَارٌ [tehdâr] (تَذْكَارٌ [težkâr] vezninde) Güvercin ötmek maʹnâsınadır; yukâlu: هَدَرَ الْحَمَامُ هَدْرًا وَتَهْدَارًا إِذَا صَوَّتَ Ve kaynamak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: هَدَرَ الشَّرَابُ هَدْرًا وَتَهْدَارًا إِذَا غَلَى Ve ağacın çiçeği kapçığı yarılmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَدَرَ النَّخْلُ إِذَا انْشَقَّ كَافُورُهُ

Vankulu Lugatı - الهدر maddesi

اَلْهَدَرُ [el-heder] (fethateynle ve dâl’ın sükûnuyla dahi lügattır) Bir kimsenin demi zâyiʹ olmak; yukâlu: هَدَرَ دَمُهُ يَهْدِرُ هَدَرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا بَطَلَ Ve şarâb kaynamağa dahi derler; yukâlu: هَدَرَ الشَّرَابُ يَهْدِرُ هَدَرًا إِذَا غَلَى Ve غَلَيَانٌ [ġaleyân] ġayn-ı muʹceme ile kaynamak maʹnâsınadır; ve yukâlu: ذَهَبَ دَمُ فُلَانٍ هَدَرًا أَيْ بَاطِلًا لَيْسَ فِيهِ قَوَدٌ وَلَا عَقْلٌ Ve

هَدَرٌ [heder] Düşmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: ضَرَبَهُ فَهَدَرَتْ رِئَتُهُ Kesr ile ciger maʹnâsınadır. Ve

هَدَرٌ [heder] عَرْفَجٌ [ʹarfec] demekle maʹrûf diken büyümek; yukâlu: هَدَرَ الْعَرْفَجُ إِذَا عَظُمَ نَبَاتُهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı