اَلرُّمْزُ [er-rumz] (râ’nın zammıyla) Pek tavlı semiz develere denir; yukâlu: إِبِلٌ رُمْزٌ أَيْ سُحَاحٌ سِمَانٌ Zâhiren müfredi رَمِيزٌ [remîz]dir; ve yukâlu: هَذِهِ نَاقَةٌ تَرْمُزُ أَيْ لاَ تَكَادُ تَمْشِي مِنْ ثِقَلِهَا وَسِمَنِهَا
اَلرَّمْزُ [er-remz] (غَمْزٌ [ġamz] vezninde ve râ’nın zammı ve fethateynle lügattir) Mutlak işâret eylemek, ʹalâ-kavlin dudaklar ile yâhûd göz ile yâhûd kaş ile yâhûd ağız ile yâhûd el ile yâhûd dil ile işâret eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَمَزَ إِلَيْهِ رَمْزًا وَرُمْزًا وَرَمَزًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا أَشَارَ أَوْ هُوَ الْإِيمَاءُ بِالشَّفَتَيْنِ أَوِ الْعَيْنَيْنِ أَوِ الْحَاجِبَيْنِ أَوِ الْفَمِ أَوِ الْيَدِ أَوِ اللِّسَانِ Ve sıkletten yâhûd şişmanlıktan yürürken muztarib ve mütelâşî olmak maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve bir adam eski çobanın raʹyinden hoşnud olmamakla koyununu ve keçisini âher çobana katmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَمَزَ غَنَمَهُ رَمْزًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا لَمْ يَرْضَ رِعْيَةَ الرَّاعِي فَحَوَّلَهَا إِلَى رَاعٍ آخَرَ Ve kırba doldurmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَمَزَ الْقِرْبَةَ إِذَا مَلَأَهَا
اَلرَّمْزُ [er-remz] (râ’nın fethi ve mîm’in sükûnuyla) Dudaklarla ve kaşla olan işârettir; yukâlu: رَمَزَ يَرْمُزُ وَيَرْمِزُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı