el-Ḩaḵḵ ~ اَلْحَقُّ

Kamus-ı Muhit - الحق maddesi

اَلْحَقُّ [el-Ḩaḵḵ] (ḩâ’nın fethi ve ḵâf’ın teşdîdiyle) Esmâ-i hüsnâ-yı ilâhiyyeden bir ism-i şerîftir, ʹinde’l-baʹz esmâ-i sıfâtıyyedendir. Mütercim-i hakîr der ki İbn Ešamp;îr Nihâye’de اَلْمَوْجُودُ حَقِيقَتُهُ الْمُتَحَقِّقُ وُجُودُهُ وَإِلَهِيَّتُهُ ʹibâretiyle beyân eylemiştir. Ve hîn-i tercemede kâ΄im-makâm bulunan vezîr-i fezâ΄il-semîr Aḩmed Şâkir Paşa yesserallâhu lehu mâ-yeşâ΄u hazretleri nazm ve te΄lîf eyledikleri esmâ-i hüsnâ şerhinde işbu vetîre-i esîre ile beyân ve tefsîr eylemiştir:

اَلْحُقُّ [el-ḩuḵḵ] (ḩâ’nın zammıyla) Omuz başında olan çukura denir; yukâlu: ضَرَبَهُ حُقَّ كَتِفِهِ أَي الْحُفْرَةِ الَّتِي فِي رَأْسِ كَتِفِهِ Ve örümcek evine denir; yukâlu: أَمْرُ فُلاَنٍ أَوْهَنُ مِنْ حُقِّ الْكَهْدَلِ أَيْ بَيْتِ الْعَنْكَبُوتِ Ve kalçada omaca başına ve yan başına denir ki uyluk başının kemiği orada olur; yukâlu: ضَرَبَ حُقَّ وَرِكِهِ أَيْ رَأْسَهُ الَّذِي فِيهِ عَظْمُ الْفَخِذِ Ve pazının ucuna denir ki omuzun başı kavuştuğu yerden ʹibârettir; yukâlu: إِشْتَكَى حُقَّ عَضُدِهِ أَيْ رَأْسَهُ الَّذِي فِيهِ الْوَابِلَةُ Ve dâ΄ire gibi değirmi yere, ʹalâ-kavlin alçak olup etrâfına nisbet düz ve oturaklı yere denir; yukâlu: زَرَعَ فِي كُلِّ حُقٍّ وَلُقٍّ أَيِ الْأَرْضِ الْمُسْتَدِيرَةِ أَوِ الْمُطْمَئِنَّةِ وَاللُّقُّ اَلْمُرْتَفِعَةُ Ve yerde olan cânver inleri gibi deliklere ve çukurlara denir.

اَلْحِقُّ [el-ḩiḵḵ] (ḩâ’nın kesriyle) Şol deveye denir ki üç yaşını tekmîl edip dördüne dâhil olmuş ola, mü΄ennesine de حِقٌّ [ḩiḵḵ] ıtlâk olunur, حِقَّةٌ [ḩiḵḵat] gibi. O kertede deve kısmı rükûb ve istiʹmâle yâhûd dırâba lâyık ve sâlih olduğu için ıtlâk olunmuştur. Cemʹi حِقَقٌ [ḩiḵaḵ] gelir, عِنَبٌ [ʹineb] vezninde ve حِقَاقٌ [ḩiḵâḵ] ḩâ’nın kesriyle ve cemʹu’l-cemʹi حُقُقٌ [ḩuḵuḵ] gelir zammeteynle. Ve

حِقٌّ [ḩiḵḵ] Maʹnâ-yı mezbûrda masdar olur, ke-mâ se-yuzkeru. Ve ism ile masdarın muvâfakatı bâbında kelime-i mezbûrenin nazîri yoktur. Ve

حِقٌّ [ḩiḵḵ] Gebe nâka vazʹ-ı haml husûsunda senesini ziyâde eylemek maʹnâsınadır ki senesi geçip henüz vazʹ-ı haml etmemekten ʹibârettir; ve minhu yukâlu: جَازَتِ الْحِقَّ وَأَتَتْ عَلَى حِقِّهَا أَيِ الْوَقْتِ الَّذِي ضُرِبَتْ فِيهِ عَامَ أَوَّلَ ve yukâlu: وَضَعَتْ عَلَى الْحِقِّ وَهُوَ أَنْ تَزِيدَ النَّاقَةُ عَلَى الْأَيَّامِ الَّتِي ضُرِبَتْ فِيهَا Ve pek kocalıktan dişleri dökülmüş nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ حِقٌّ إِذَا صَارَتْ قَدْ سَقَطَتْ أَسْنَانُهَا هَرَمًا

Vankulu Lugatı - الحق maddesi

اَلْحَقُّ [el-ḩaḵḵ] (ḩâ’nın fethi ve ḵâf’ın teşdîdiyle) بَاطِلٌ [bâṯil]in mukâbili olan nesnedir.

اَلْحُقُّ [el-ḩuḵḵ] (ḩâ’nın kezâlik zammı ile) Cemʹi.

اَلْحِقُّ [el-ḩiḵḵ] (ḩâ’nın kesriyle) Şol devedir ki üç yaşın tamâm edip dördüne gire. Ve

حِقٌّ [ḩiḵḵ] Nâka bir yıl tamâm geçip doğurmamağa dahi derler; yukâlu: جَازَتِ الْحِقَّ وَأَتَتِ النَّاقَةُ عَلَى حِقِّهَا أَيِ الْوَقْتِ الَّذِي ضُرِبَتْ فِيهِ عَامَ أَوَّلَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı