er-revaḩ ~ اَلرَّوَحُ

Kamus-ı Muhit - الروح maddesi

اَلرَّوَحُ [er-revaḩ] (fethateynle) Bol olmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَوِحَ الشَّيْءُ رَوَحًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا وَسِعَ Ve hâssaten ayakların aralığı bol olmak ki apşak olmak taʹbîr olunur. Ve ökçeler birbirine karîb ola, lâkin bu فَحَجٌ [faḩac] dedikleri apşaklıktan dûndur ki o meʹâyibdendir ve bu cüz΄îcedir. O adama أَرْوَحُ [ervah] denir ki vasftır. Ve “كَانَ عُمَرُ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ أَرْوَحَ” Ve

رَوَحٌ [revaḩ] رائح [râ΄iḩ] kelimesinden cemʹ olur, خَادِمٌ [ḣâdim] ve خَدَمٌ [ḣadem] gibi. Ve perâkende uçan kuşlara, ʹalâ-kavlin akşam hemgâmında yuvalarına ricʹat eden kuşlara ıtlâk olunur.

اَلرُّوحُ [er-rûḩ] (râ’nın zammıyla) Mâ-bihi hayâtu’l-enfüs yaʹnî mâdde-i hayât olan vedîʹa-i ilâhiyyeye denir ki cân taʹbîr olunur ve hukemâ ona نَفْسٌ [nefs] ıtlâk ederler. Ve رُوحٌ [rûḩ] lafzı müzekkerdir, نَفْسٌ [nefs] iʹtibârıyla mü΄ennes dahi olur.

اَلرَّوْحُ [er-revḩ] (râ’nın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Râhat ve âsâyiş maʹnâsınadır. Ve rahmet maʹnâsınadır ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿لاَ تَيْائَسُوا مِنْ رَوْحِ اللهِ﴾ أَيْ مِنْ رَحْمَتِهِ Ve serîn ve mülâyim esen rüzgârın vücûda dokundukta verdiği serinliğe ve safâ vü inbisâta denir; tekûlu: وَجَدْتُ رَوْحَ الشَّمَالِ أَيْ بَرْدَ نَسِيمِهَا

Vankulu Lugatı - الروح maddesi

اَلرَّوَحُ [er-revaḩ] (fethateynle) Vüsʹat maʹnâsına. Ve

رَوَحٌ [revaḩ] Kezâlik iki ayağın arasında olan vüsʹattir. Ve bu فَحَجٌ [feḩac]dan ednâdır ki فَحَجٌ [feḩac] dahi ayağın arası vâsiʹ olmaktır.

اَلرُّوحُ [er-rûḩ] (râ’nın zammıyla) Müzekker ve mü΄ennes istiʹmâl olunur. Ve رُوحٌ [rûḩ] diye Kur΄ân’a ve Cîbril’e ve ʹÎsâ’ya ʹaleyhimu’s-selâm dahi derler.

اَلرَّاحُ [er-râḩ] ve

اَلرَّيَاحُ [er-reyâḩ] (râ’nın fethiyle ikisinde dahi) Şarâb, hamr maʹnâsına. Ve

رَاحٌ [râḩ] رَاحَةٌ [râḩat]ın cemʹi dahi gelir. Ve aya maʹnâsına. Ve

رَاحٌ [râḩ] Şâd olmağa dahi derler. إِرْتِيَاحٌ [irtiyâḩ] gibi. Ve yel katı esmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: يَوْمٌ رَاحٌ أَيْ شَدِيدُ الرِّيحِ Ve

اَلرَّوْحُ [er-revḩ] ve

اَلرَّاحَةُ [er-râḩat] (râ’nın fethiyle ve vâv’ın sükûnuyla) Dinlenmek, istirâhat maʹnâsına. Ve

رَوْحٌ [revḩ] Nesîm maʹnâsına da gelir. Ve gökçek maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَوْمٌ رَوْحٌ أَيْ طَيِّبٌ Ve

رَوْحٌ [revḩ] Rahmet maʹnâsına da gelir. Ve yel pek esmek maʹnâsına da istiʹmâl olunur; yukâlu: رَاحَ الْيَوْمُ يَرَاحُ إِذَا اشْتَدَّتْ رِيحُهُ Ve havuza yel dokunmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: رِيحَ الْغَدِيرُ عَلَى مَا لَمْ يُسَمَّ فَاعِلُهُ إِذَا ضَرَبَتْهُ الرِّيحُ Ve

رَوْحٌ [revḩ] Ağacın yaprağı zâhir olmağa dahi derler; yukâlu: رَاحَ الشَّجَرُ يَرَاحُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Nitekim رَاحَةٌ [râḩat] ihsân hîninde şâd olup hiffet bulmağa derler; yukâlu: رَاحَ فُلَانٌ لِلْمَعْرُوفِ يَرَاحُ رَاحَةً إِذَا أَخَذَتْهُ لَهُ خِفَّةٌ Ve bir nesneyi işlemekte el süvâr olmağa dahi derler; yukâlu: رَاحَتْ يَدُهُ بِكَذَا أَيْ خَفَّتْ لَهُ Ve

رَاحَةٌ [râḩat] At aygırlanmağa dahi derler; yukâlu: رَاحَ الْفَرَسُ يَرَاحُ رَاحَةً إِذَا تَحَصَّنَ أَيْ صَارَ فَحْلًا Ve bir nesnenin kokusın almağa dahi derler; yukâlu: رَاحَ الشَّيْءَ يَرَاحُهُ وَيَرِيحُهُ إِذَا وَجَدَ رِيحَهُ Ve minhu’l-hadîsu: “مَنْ قَتَلَ نَفْسًا مُعَاهَدَةً لَمْ يَرَحْ رَائِحَةَ الْجَنَّةِ” جَعَلَهُ أَبُو عُبَيْدٍ مِنْ رِحْتُ الشَّيْءَ أَرَاحُهُ وَكَانَ أَبُو عَمْرٍو يَقُولُ لَمْ يَرِحْ بِكَسْرِ الرَّاءِ يَجْعَلُهُ مِنْ رَاحَ الشَّيْءَ يَرِيحُهُ وَالْكِسَائِيُّ يَقُولُ لَمْ يُرَحْ يَجْعَلُهُ مِنْ أَرَحْتُ الشَّيْءَ فَأَنَا أُرِيحُهُ وَالْمَعْنَى وَاحِدٌ وَقَالَ الْأَصْمَعِيُّ لَا أَدْرِي هُوَ مِنْ رِحْتُ أَوْ مِنْ أَرَحْتُ Ve deve yatağına dönmeğe dahi derler; yukâlu: رَاحَتِ الْإِبِلُ إِلَى الْمُرَاحِ Ve مُرَاحٌ [murâḩ] mîm’in zammıyla deve yatağıdır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı