el-ʹayel ~ اَلْعَيَلُ

Kamus-ı Muhit - العيل maddesi

اَلْعَيَلُ [el-ʹayel] (fethateynle) Bir adam bir haberi yâ bir kelâmı onun tâlib ve mürîdi olmayıp ve o haber ve kelâm şânından olmayan kimseye ʹarz eylemek maʹnâsınadır, gûyâ ki tâlib ve mürîdine zafer-yâb olmadığından mürîd olmayan kimseye arz eder, Aḣfeş’in keçiye ders okuttuğu gibi olur. Ve bu maʹnâ dâlleyi kanda arayacağını bilmemek maʹnâsına olan عَيْلٌ [ʹayl]den mutasarrıftır. Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “إِنَّ مِنَ الْبَيَانِ سِحْرًا وَإِنَّ مِنَ الْعِلْمِ جَهْلًا وَإِنَّ مِنَ الْقَوْلِ عَيَلًا” وَهُوَ عَرْضُكَ حَدِيثَكَ وَكَلَامَكَ عَلَى مَنْ لَا يُرِيدُهُ وَلَيْسَ مِنء شَانِهِ كَأَنَّهُ لَمْ يَهْتَدِ لِمَنْ يُرِيدُهُ فَعَرَضَهُ عَلَى مَنْ لَا يُرِيدُهُ Nihâye’de dahi bi-ʹaynihâ bu ʹibâre ile müfesserdir, pes كَأَنَّهُ لَمْ يَهْتَدِ kelâmı iltifât bâbından olur.

اَلْعَيِّلُ [el-ʹayyil] (كَيِّسٌ [keyyis] vezninde) ve

اَلْعِيَالُ [el-ʹiyâl] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Bir adamın besleyip zâd ve nafakalarını gördüğü kimseye denir, evlâd ve ezvâc ve etbâʹ gibi; sıklet maʹnâsındandır. Ve bu vâviyye ve yâ΄iyyedir. عَيِّلٌ [ʹayyil] kelimesinin cemʹi عَالَةٌ [ʹâlet] ve عَيَايِلُ [ʹayâyil] gelir; yukâlu: نِسْوَةٌ عَيَايِلُ

اَلْعَيْلُ [el-ʹayl] (سَيْلٌ [seyl] vezninde) ve

اَلْعَيْلَةُ [el-ʹaylet] (hâ’la) ve

اَلْعُيُولُ [el-ʹuyûl] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

اَلْمَعِيلُ [el-meʹîl] (مَكِيلٌ [mekîl] vezninde) Fakîr ve gedâ olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ الرَّجُلُ يَعِيلُ عَيْلًا وَعَيْلَةً وَعُيُولًا وَمَعِيلًا إِذَا افْتَقَرَ Ve

عَيْلَةٌ [ʹaylet] İsm olur, fakr u fâka maʹnâsına; yukâlu: هُوَ فِي عَوْلَةٍ مِنْ عَيْلَةٍ أَيْ فِي بُكَاءٍ مِنْ فَقْرٍ Ve

عَيْلٌ [ʹayl] ve

مَعِيلٌ [meʹîl] Bir adamı bir müşkil nesnenin tahsîli ʹâciz ve fürû-mânde kılmak maʹnâsınadır; tekûlu: عَالَنِي الشَّيْءُ عَيْلًا وَمَعِيلًا أَيْ أَعْوَزَنِي Ve nâzendelikle iki cânibe meyelânla salını salını yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ الرَّجُلُ وَالْفَرَسُ فِي مَشْيِهِ إِذَا تَمَايَلَ وَاخْتَالَ وَتَبَخْتَرَ Ve bir adam yitiği kanda arayıp bulacağını bilmeyip mütehayyir kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ الضَّالَّةَ إِذَا لَمْ يَدْرِ أَيْنَ يَبْغِيهَا Ve

عُيُولٌ [ʹuyûl] Bir yerde gezip dönüştürmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَالَ فِي الْأَرْضِ إِذَا ذَهَبَ وَدَارَ

Vankulu Lugatı - العيل maddesi

اَلْعَيِّلُ [el-ʹayyil] (ʹayn’ın fethi ve yâ’nın kesri ve teşdîdiyle) Vâhidi.

اَلْعَيْلُ [el-ʹayl] (ʹayn’ın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) At ziyâde asîl olduğuna binâ΄en o cânibe bu cânibe meyl ederek yürümek; yukâlu: عَالَ الْفَرَسُ يَعِيلُ عَيْلًا إِذَا تَكَفَّأَ فِي مِشْيَتِهِ وَتَمَايَلَ Ve recül salını salını yürüse onda dahi istiʹmâl olunur. Ve

عَيْلٌ [ʹayl] Azmışı ne cânibde taleb etmek gerektir onu bilmeğe dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı