el-ʹayen ~ اَلْعَيَنُ

Kamus-ı Muhit - العين maddesi

اَلْعَيَنُ [el-ʹayen] (fethateynle) ve

اَلْعِينَةُ [el-ʹînet] (ʹayn’ın kesriyle) Bir adam câmûs gözlü ve âhû gözlü olmak maʹnâsınadır ki gözü dâ΄ireli ve siyâhı ʹazîm olmaktan ʹibârettir; yukâlu: عَيِنَ الرَّجُلُ عَيَنًا وَعِينَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا عَظُمَ سَوَادُ عَيْنِهِ فِي سَعَةٍ

اَلْعَيْنُ [el-ʹayn] (ʹayn’ın fethiyle ve kesriyle) Göze denir, Fârisîde çeşm denir. Ve bu mü΄ennestir, cemʹi أَعْيَانٌ [ʹayân] ve أَعْيُنٌ [aʹyun] ve عُيُونٌ [ʹuyûn] gelir ve cemʹü’l-cemʹi أَعْيُنَاتٌ [aʹyunât] gelir; رَأَيْتُهُ بِعَيْنِي أَيْ بِبَاصِرَتِي

اَلْعِينُ [el-ʹîn] (ʹayn’ın kesriyle) Yaban öküzlerine denir; müfredi أَعْيَنُ [aʹyen]dir ki zikr olundu.

اَلْعَيِّنُ [el-ʹayyin] (كَيِّسٌ [keyyis] vezninde yâ’nın fethiyle de câ΄izdir) ve

اَلْمُتَعَيِّنُ [el-muteʹayyin] (ism-i fâʹil bünyesiyle) Suyu tereşşüh eden tuluma denir, ʹalâ-kavlin yenisine denir; yukâlu. سِقَاءٌ عَيِّنٌ وَمُتَعَيِّنٌ إِذَا كَانَ يَسِيلُ مَاؤُهُ أَوْ جَدِيدٌ

Vankulu Lugatı - العين maddesi

اَلْعَيَنُ [el-ʹayen] (fethateynle) Cemâʹat; yukâlu: جَاءَ فُلَانٌ فِي عَيَنٍ أَيْ فِي جَمَاعَةٍ

اَلْعَيْنُ [el-ʹayn] (ʹayn’ın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Göz, yaʹnî şol kuvvettir ki görmek onunla olur, حَاسَّةُ الرُّؤْيَةِ maʹnâsına. Ve عَيْنٌ [ʹayn] mü΄ennes-i semâ΄îdir.

اَلْعِينُ [el-ʹîn] (ʹayn’ın kesri ve meddiyle) Cemʹi, zikr olunan âletler maʹnâsına. فُعْلٌ [fuʹl] vezni üzere idi fâ’nın zammı ile vâv yâ’ya kalb olunmuştur yâ vâv’dan ehaff olduğundan ötürü. Ve

عِينٌ [ʹîn] أَعْيَنُ [aʹyen]in dahi cemʹi gelir, gözü büyük kimseler maʹnâsına. Bu sebebden bakar-ı vahşîye عِينٌ [ʹîn] derler.

اَلْعَيِّنُ [el-ʹayyin] (ʹayn’ın fethi ve yâ’nın kesri ve teşdîdiyle) Dâ΄ireli olan deri; yukâlu: سِقَاءٌ عَيِّنٌ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı