اَلْهَيْدُ [el-heyd] (كَيْدٌ [keyd] vezninde) ve
اَلْهَادُ [el-hâd] (gayr-i kıyâs üzere yâ’yı elife kalble) Bir adamı mehûl ve mûhiş nesne ile belinlendirmek maʹnâsınadır; yukâlu: هَادَهُ يَهِيدُهُ هَيْدًا وَهَادًا إِذَا أَفْزَعَهُ Ve bir kimseyi gussa-nâk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: هَادَهُ إِذَا كَرَّبَهُ Ve bir nesneyi tahrîk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: هَادَهُ إِذَا حَرَّكَهُ Ve bir nesneyi ıslâh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: هَادَهُ إِذَا أَصْلَحَهُ
اَلْهَادُّ [el-hâdd] (ism-i fâʹil bünyesiyle) Denizden gelen gürültülü savt-ı şedîde ıtlâk olunur; yukâlu: سَمِعَ أَهْلُ السَّاحِلِ هَادًّا مِنْ قِبَلِ الْبَحْرِ أَيْ صَوْتًا فِيهِ دَوِيٌّ Ve bu fi’l-asl ism-i fâʹildir, baʹdehu savt-ı merkûmda ism olmuştur.
اَلْهَادُّ [el-hâdd] Bir âvâzdır ki deryâdan peydâ olur. Onu deryâ kenârında olan kimseler işitirler ki onun raʹd âvâzı gibi yankılanması olur yer yüzünde ve gâh olur ki ondan zelzele dahi peydâ olur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı