ḩallet ~ حَلَّةٌ

Kamus-ı Muhit - حلة maddesi

اَلْحَلَّةُ [el-Ḩallet] (ḩâ’nın fethiyle) Baġdâd aʹmâlinden Duceyl nâhiyesinde bir kasabadır, hâlen lisânımızda kesr ile müteʹâreftir. Ve Ḋariyye ile Yemâme beyninde bir yüksekçe yerin ismidir yâhûd bilâd-ı Ḋabbe’de bir toprağı dürüşt mevziʹin adıdır. Ve

حَلَّةٌ [ḩallet] Sazlıktan örülmüş büyük zenbîle denir. Ve konak yerine denir, مَحَلَّةٌ [maḩallet] maʹnâsına; yukâlu: نَزَلُوا بِالْحَلَّةِ الْوَخِيمَةِ أَيِ الْمَحَلَّةِ Ve Şâm’da bir mevziʹ adıdır. Ve حَلَّةُ الشَّيْءِ [ḩalletu’ş-şey΄] (ḩâ’nın fethi ve kesriyle) bir nesnenin cihetine ve doğru semtine denir; yukâlu: هَذِهِ لَيْسَتْ بِحَلَّتِهِ أَيْ جِهَتِهِ وَقَصْدِهِ Ve vücûda ʹârız olan kırıklığa ve zaʹf ve fütûra ıtlâk olunur; ḩâ’nın kesriyle de câ΄izdir; yukâlu: فِيهِ حَلَّةٌ أَيْ ضَعْفٌ وَفُتُورٌ وَتَكَسُّرٌ

اَلْحُلَّةُ [el-ḩullet] (ḩâ’nın zammıyla) Kumaştan ve âher sevbden ridâ ve izârın mecmûʹuna denir. Elbette حُلَّةٌ [ḩullet] iki sevbden olur, bir sevbe ıtlâk olunmaz, ʹalâ-kavlin حُلَّةٌ [ḩullet] içi astarlı sevbe ıtlâk olunur. Şârih der ki kavl-i evvel ercahtır ve o iki sevb cins-i vâhid olmağa muhtâcdır; yukâlu: جَاءَ وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ وَهِيَ إِزَارٌ وَرِدَاءٌ بُرْدٌ وَغَيْرُهُ وَلَا يَكُونُ حُلَّةٌ إِلَّا مِنْ ثَوْبَيْنِ أَوْ ثَوْبٍ لَهُ بِطَانَةٌ Ve

حُلَّةٌ [ḩullet] Silâha ıtlâk olunur, zırh ve siper ve sâ΄iri gibi; cemʹi حُلَلٌ [ḩulel] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde ve حِلَالٌ [ḩilâl] gelir ḩâ’nın kesriyle.

اَلْحِلَّةُ [el-ḩillet] (ḩâ’nın kesriyle) Bir yere konup ârâm eden kavm ve cemâʹate denir; tekûlu: رَأَيْتُ بِهَا حِلَّةً أَيْ قَوْمًا نُزُولًا Ve

حِلَّةٌ [ḩillet] Binâ-i nevʹ olur, konmak hey΄etine denir ki ondan konuş ile taʹbîr olunur; yukâlu: لَهُمْ حِلَّةٌ سَهْلَةٌ وَهِيَ هَيْئَةُ الْحُلُولِ Ve bir mahalde müctemiʹ cümle-i büyûta ıtlâk olunur ki bâdiye-nişînler oba ve ehl-i şehr mahalle taʹbîr ederler, ʹalâ-kavlin yüz hâneden ʹibâret olan büyûta ıtlâk olunur; yukâlu: بِهَا حِلَّةٌ أَيْ جَمَاعَةُ بُيُوتِ النَّاسِ أَوْ هِيَ مِائَةُ بَيْتٍ Ve meclise ıtlâk olunur. Ve kavmin cemʹiyyet-gâhına ıtlâk olunur; cemʹi حِلَالٌ [ḩilâl] gelir ḩâ’nın kesriyle. Ve

حِلَّةٌ [ḩillet] Bir cins dikenli çalıya denir ki mevâşî merʹâsındandır ve onlara be-gâyet yarar. Ve hasır şukkasına denir. Ve

حِلَّةٌ [Ḩillet] Bir belde adıdır ki emîr-i ʹArab Ṡadaḵa b. Dubeys b. Mezyed binâ eylemekle hâlen Mezyediyye ile müteʹâreftir. Ve Ḩuveyze kurbünde bir karye ismidir ki Dubeys b. ʹAfîf nâm emîr-i ʹArab binâ eylemiştir. Ve

حِلَّةُ بْنُ قَيْلَةَ [Ḩille b. Ḵaylet] Aʹmâl-i Mežâr’dan bir beldedir. Ve

حِلَّةٌ [ḩillet] Masdar olur, hacda kurbân kendisi zebh olunması helâl olan mahalle erişmek maʹnâsına; yukâlu: حَلَّ الْهَدْيُ حِلَّةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا بَلَغَ الْمَوْضِعَ الَّذِي يَحِلُّ فِيهِ نَحْرَهُ Ve mutallaka hatun ʹiddetinden çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَلَّتِ الْمَرْأَةُ إِذَا خَرَجَتْ مِنْ عِدَّتِهَا

Vankulu Lugatı - حلة maddesi

اَلْحِلَّةُ [el-ḩillet] (ḩâ’nın kesriyle) Konup oturan kavm ki kesret üzere olalar; yukâlu: قَوْمٌ حِلَّةٌ أَيْ نُزُولٌ وَفِيهِمْ كَثْرَةٌ Ve

حِلَّةٌ [ḩillet] Hacc kurbânı mahalline erişmeğe dahi derler; yukâlu: حَلَّ الْهَدْيُ Ve

حِلَّةٌ [ḩillet] Mahal maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: هُوَ فِي حِلَّةِ صِدْقٍ أَيْ بِمَحَلَّةِ صِدْقٍ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı