اَلرَّسْوُ [er-resv] (حَسْوٌ [ḩasv] vezninde) ve
اَلرُّسُوُّ [er-rusuvv] (عُلُوٌّ [ʹuluvv] vezninde) Sâbit ve pâyidâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَسَا الشَّيْءُ يَرْسُو رَسْوًا وَرُسُوًّا إِذَا ثَبَتَ Ve gemi demir üstünde durmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَسَتِ السَّفِينَةُ إِذَا وَقَفَتْ عَلَى الْأَنْجَرِ Ve bir nesneye niyyet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَسَا الصَّوْمَ إِذَا نَوَاهُ ve
رَسْوٌ [resv] (حَسْوٌ [ḩasv] vezninde) Bir haberin ve lakırdının ucunu zikr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَسَا لَهُ رَسْوًا مِنَ الْحَدِيثِ إِذَا ذَكَرَ طَرَفًا مِنْهُ Ve bir adama isnâd ile ondan bir hadîs ve haber nakl ve rivâyet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَسَا عَنْهُ حَدِيثًا إِذَا رَفَعَهُ وَحَدَّثَ بِهِ عَنْهُ Ve çekilecek nâkalar perâkende olmakla arkalarından buğur haykırıp cümlesini durdurmak ve râm eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: رَسَا الْفَحْلُ بِشَوْلِهِ إِذَا تَفَرَّقَتْ عَنْهُ فَهَدَرَ بِهَا فَرَاعَتْ إِلَيْهِ وَسَكَنَتْ
اَلرُّسُوُّ [er-rusuvv] (zammeteynle) Sâbit olmak; yukâlu: رَسَى الشَّيْءُ يَرْسُو إِذَا ثَبَتَ Ve
رُسُوٌّ [rusuvv] Harbde sâbit-kadem olmağa dahi derler; yukâlu: رَسَتْ أَقْدَامُهُمْ فِي الْحَرْبِ إِذَا ثَبَتَتْ Ve
رُسُوٌّ [rusuvv] Deryâda gemi sâkin olmağa dahi derler; tekûlu: رَسَتِ السَّفِينَةُ تَرْسُو رُسُوًّا Ve
رُسُوٌّ [rusuvv] Erkek deve dişi üzerine çıkmağa dahi derler; yukâlu: رَسَا الْفَحْلُ بِالشَّوْلِ إِذَا قَعَى عَلَيْهَا Ve شَوْلٌ [şevl] şîn-i muʹceme ile dişi deveye derler.
اَلرَّسْوُ [er-resv] (râ’nın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Gemi sâbit olmak; رَسَتِ السَّفِينَةُ رَسْوًا إِذَا وَقَفَتْ عَلَى الْبَحْرِ Ve
رَسْوٌ [resv] Islâh etmeğe dahi derler; tekûlu: رَسَوْتُ بَيْنَ الْقَوْمِ رَسْوًا إِذَا أَصْلَحْتَ Ve
رَسْوٌ [resv] Bir kimseden hadîs nakl etmeğe dahi derler; tekûlu: رَسَوْتُ عَنْهُ حَدِيثًا إِذَا حَدَّثْتَ بِهِ عَنْهُ Ve
رَسْوٌ [resv] Bir haberin bir mikdârın söylemeğe dahi derler; tekûlu: رَسَوْتُ إِذَا ذَكَرْتَ مِنْهُ طَرَفًا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı