seḩar ~ سَحَرٌ

Kamus-ı Muhit - سحر maddesi

اَلسَّحَرُ [es-seḩar] (fethateynle) Subhtan yaʹnî tan yeri açılmazdan mukaddemce olan vakte denir, سَحَرِيٌّ [seḩariyy] ve سَحَرِيَّةٌ [seḩariyyet] dahi denir mübâlagaten nefsine nisbetle. Ve سَحَرِيَّةٌ [seḩariyyet] sehere nâzırdır ki hâ’yla vakt-i mezbûra denir, سَحَرٌ [seḩar]dan ahasstır; tekulu: أَتَانِي فِي السَّحَرِ وَالسَّحَرِيِّ وَالسَّحَرِيَّةِ أَيْ قُبَيْلَ الصُّبْحِ Ve

سَحَرٌ [seḩar] Beyâzı gâlib olan siyâha denir ki akçıl siyâh olur, vakt-i merkûma teşbîhledir; yukâlu: فِي لَوْنِهِ سَحَرٌ وَهُوَ سَحَرِيُّ اللَّوْنِ أَيْ فِيهِ بَيَاضٌ قَدْ عَلاَ السَّوَادَ Ve her şeyʹin ucuna ıtlâk olunur, niteki zikr olundu. Ve سَحَرٌ [seḩar] lafzının cemʹi أَسْحَارٌ [esḩâr] gelir.

Ve işbu سِحْرٌ mâddesinden bâʹzen hüsn ve letâfeti tasavvur olunur ve minhu: “إِنَّ مِنَ الْبَيَانِ لَسِحْرًا” Ve baʹzen dikkat-i fiʹli tasavvur olunur ve minhu yekûlu’l-etıbbâ΄ “اَلطَّبِيعَةُ سَاحِرَةٌ” Ve sabâh gıdâsına سِحْرٌ [siḩr] ıtlâkı te΄sîrinin lutf ve dikkati mülâhazasıyladır, baʹdehu ondan zamân-ı gıdâ olan سَحَرٌ [seḩar] vakti teferruʹ olundu yâhûd evkâtın eltafı ve pek nâzükü olmakla dikkat ve letâfet tasavvurundan ahz olundu yâhûd akciğerin hâli olan teneffüs iʹtibârından tasvîr olundu, zîrâ vakt-i mezbûr gecenin idbârı ve gündüzün ikbâli hengâmı olmakla soluğun alıp vermesine teşbîh olunmuştur. İntehâ. Ve

سَحْرٌ [saḩr] (بَحْرٌ [baḩr] vezninde) Deve kısmının sırtında ʹârız olan yağırın sağaldıktan sonra yerinde kalan eser ve nişânına ıtlâk olunur ki beyâz ve akciğer şeklinde olur.

اَلسِّحْرُ [es-siḩr] (sîn’in kesriyle) Mutlakan me΄hazı latîf ve dakîk olan şeyʹe denir, pes maʹrûf câdûluğa ve gözbağcılığa ıtlâk olunur, niteki zikr ve tafsîl olundu. Ve bu ismdir; yukâlu: فُلاَنٌ يَتَعَلَّمُ السِّحْرَ Ve kavluhu ʹaleyhi’s-selâm: “إِنَّ مِنَ الْبَيَانِ لَسِحْرًا” مَعْنَاهُ وَاللهُ أَعْلَمُ إِنَّهُ يَمْدَحُ الْإِنْسَانَ فَيَصْدُقُ فِيهِ حَتَّى يَصْرِفُ قُلُوبَ السَّامِعِينَ إِلَيْهِ وَيَذُمُّهُ فَيَصْدُقُ فِيهِ حَتَّى يَصْرِفَ قُلُوبَ السَّامِعِينَ أَيْضًا عَنْهُ Fıkralarda vâkiʹ zamîrler يَمْدَحُ ve يَذُمُّ kelimelerinin mutazammın oldukları مَدْحٌ ve ذَمٌّ lafzlarına râciʹdir. Ve

سِحْرٌ [siḩr] Masdar olur, câdûluk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَحَرَهُ سِحْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا عَمِلَ لَهُ السِّحْرَ Ve bir adama dubara ve reng ve hudʹa eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَحَرَهُ إِذَا خَدَعَهُ Ve ıraklaşmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَحَرَ عَنْهُ إِذَا تَبَاعَدَ Ve erken kalkmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَحِرَ الرَّجُلُ سِحْرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا بَكَّرَ

Vankulu Lugatı - سحر maddesi

اَلسِّحْرُ [es-siḩr] (sîn’in kesri ve ḩâ’nın sükûnuyla) Efsûn, أُخْذَةٌ [uḣžet] maʹnâsına. Ve her nesnenin ki meʹhazı latîf olup dakîk ola, ona dahi سِحْرٌ [siḩr] derler; yukâlu: سَحَرَهُ يَسْحَرُهُ سِحْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve

سِحْرٌ [siḩr] Aldamağa dahi derler; yukâlu: سَحَرَهُ بِمَعْنَى خَدَعَهُ Ve bir nesneden mütesellî ve fârig kılmağa dahi derler; taʹlîl ve telhiye maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı