ʹacb ~ عَجْبٌ

Kamus-ı Muhit - عجب maddesi

Şârihin beyânına göre عُصْعُصٌ [ʹuṡʹuṡ] dedikleri hurde kemik olacaktır ki fâtiha-i hilkat ve hâtime-i fenâ΄ vü maʹdûmiyyetidir; دَوَابُّ [devâbb] kısmında عَسِيبٌ [ʹasîb] derler. İşbu “كُلُّ ابْنِ آدَمَ يَبْلَى إِلاَّ الْعَجْبَ” hadîsi üzere cemîʹ-i aʹdâ-yı insânî çürüyüp hâksâr olacaktır, illâ o kemik ʹalâ-hâlihi kalır. İntehâ. Ve

عَجْبٌ [ʹacb] Her nesnenin kuyruk dibi gibi çak mu΄ahhar ve müntehâsına ıtlâk olunur. Ve bir kabîle adıdır.

اَلْعُجْبُ [el-ʹucb] (ʹayn’ın zammıyla) Ahlâk-ı menhiyyeden zehv ve kibr maʹnâsınadır ki kendiyi görüp ve kendisini beğenmekten ʹibârettir; Fârisîde pindâr denir; yukâlu: بِهِ عُجْبٌ أَيْ زَهْوٌ وَكِبْرٌ Ve şol kimseye denir ki nisvân tâ΄ifesiyle mücâleset ve mü΄âneset eylemekten hoşlanıp pek mahzûz ola; ʹalâ-kavlin zen-pâre olmakla mutlakan nisvândan hoşlanıp hazz eder ola. Bu maʹnâda ʹayn’ın harekât-ı selâsıyla lügattir; yukâlu: هُوَ عُجْبُ النِّسَاءِ مُثَلَّثَةٌ أَيْ يُعْجِبُهُ الْقُعُودُ مَعَ النِّسَاءِ أَوْ تُعْجَبُ النِّسَاءُ بِهِ Ve

عُجْبٌ [ʹucb] Bir nesneyi tanlamak hâletine denir ki ismdir; Fârisîde şigift derler. Bir nesneye ülf ve iʹtiyâd olmadığından nâşî tabʹa nekre ve garîb göründüğünden yâhûd fî-zâtihi pek hoş ve eltaf ve nâdirü’l-vücûd olduğundan tabʹın böyle şey olur mu diye inkâr ve istigrâbı hâletinden ʹibârettir.

اَلْعَجَبُ [el-ʹaceb] (fethateynle) عُجْبٌ [ʹucb] gibi bu dahi ismdir, tanlamak hâletine denir. عُجْبٌ [ʹucb]ün ve عَجَبٌ [ʹaceb]in cemʹi أَعْجَابٌ [aʹcâb] gelir, قُفْلٌ [ḵufl] ve أَقْفَالٌ [aḵfâl] ve سَبَبٌ [sebeb] ve أَسْبَابٌ [esbâb] gibi; yukâlu: مَا هَذَا الْعُجْبُ مِنْهُ وَالْعَجَبُ وَهُوَ إِنْكَارُ مَا يَرُدُّ عَلَيْكَ Ve

عَجَبٌ [ʹaceb] (fethateynle) Masdar olur, tanlamak maʹnâsına; tekûlu: عَجِبْتُ مِنْهُ عَجَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

عَجَبٌ [ʹaceb] Taʹaccüb olunacak şey΄e denir; yukâlu: أَمْرٌ عَجَبٌ ke-mâ se-yuzkeru. Ve

عَجَبٌ [ʹaceb] Hak celle ve ʹalâ tarafından rızâ maʹnâsına mahmûldür, zîrâ عَجَبٌ [ʹaceb]in mefhûmunda hafiyyü’s-sebeb olan ve me΄lûf ve maʹlûm olmayan şey΄-i garîbi gördükte istiʹzâm ve istigrâb ve istihsân eylemek olmakla Bârî-i zü’l-celâle isnâdı gayr-i mümkin olmağın muhabbet gibi gâyetî iʹtibâr ile rızâya mahmûl olur. Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “عَجِبَ رَبُّكُمْ مِنْ شَابٍّ لَيْسَ لَهُ صَبْوَةٌ” أَيْ رَضِيَ مِنْهُ Ve baʹzı mahalde عَظُمَ ذَلِكَ وَكَبُرَ لَدَيْهِ تَعَالَى ile müfesserdir. Ve baʹzı mahalde inkâr ile ve baʹzı yerde يُقَالُ لَهُ عَجِبْتُ مِنْهُ te΄vîlleriyle mü΄evvel olur. Ve

عَجَبٌ [ʹAceb] Esmâ-i ricâldendir: Aḩmed b. Saʹîd el-Bekrî şuhire bi-İbn ʹAceb ve Saʹîd b. ʹAceb muhaddislerdir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı