اَلْحَوْرُ [el-ḩavr] (دَوْرٌ) [devr] vezninde) ve
اَلْمَحَارُ [el-meḩâr] ve
اَلْمَحَارَةُ [el-meḩâret] (mîm’lerin fethiyle) ve
اَلْحُؤُورُ [el-ḩu΄ûr] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Geri dönmek, rücûʹ maʹnâsınadır; yukâlu: حَارَ الرَّجُلُ يَحُورُ حَوْرًا وَمَحَارًا وَمَحَارَةً وَحُؤُورًا إِذَا رَجَعَ Ve eksilmek, noksân maʹnâsınadır; yukâlu: حَارَ الشَّيْءُ إِذَا نَقَصَ Ve
حَوْرٌ [ḩavr] Başta sarılan sarığın görünen yaʹnî dolamının en alt dolamına denir, zîrâ sarık çözüldükte ona rücûʹ olunur ve bu tesmiye bi’l-masdardır. Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “نَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الْحَوْرِ بَعْدَ الْكَوْرِ” مَعْنَاهُ النُّقْصَانُ بَعْدَ الزِّيَادَةِ أَوْ مِنْ فَسَادِ الْأُمُورِ بَعْدَ صَلاَحِهَا وَأَصْلُهُ مِنْ نَفْضِ الْعِمَامَةِ بَعْدَ لَفِّهَا Ve
حَوْرٌ [ḩavr] Hayrân olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَارَ الرَّجُلُ حَوْرًا إِذَا تَحَيَّرَ Ve su ve kuyu makûlesinin derinliğine ve dibine denir; yukâlu: بِئْرٌ بَعِيدَةُ الْحَوْرِ أَيِ الْقَعْرِ وَالْعُمْقِ ve minhu yukâlu: هُوَ بَعِيدُ الْحَوْرِ أَيْ عَاقِلٌ كَمَا يُقَالُ بَعِيدُ الْغَوْرِ ve yukâlu: فُلاَنٌ مَا يَحُورُ وَمَا يَبُورُ أَيْ مَا يَزْكُو وَمَا يَنْمُو Yaʹnî “neşv ü nemâ hâletine rücûʹ eylemez.” Ve مَا يَبُورُ kelimesi itbâʹdır, zîrâ itbâʹ ve izdivâc vâv ile de vardır. Ve
حَوْرٌ [ḩavr] Kassârlık eylemek yaʹnî bezi çırpıp ağartmak maʹnâsınadır; tekûlu: حُرْتُ الثَّوْبَ حَوْرًا أَيْ غَسَلْتُهُ وَبَيَّضْتُهُ
اَلْمَحَارَةُ [el-meḩâret] (mîm’in fethiyle) Sedef ki inci kabıdır. Ve inci kabına şebîh olan nesnelerdir, kulağın iç yüzü gibi meselâ. Ve
مَحَارَةُ الْحَنَكِ [meḩâretu’l-ḩanek] diye davar damağından naʹl-bend ʹilâc ettiği yere dahi derler. Ve
مَحَارَةٌ [meḩâret] Omuz başı döndüğü yere derler, مَرْجِعُ كَتِفٍ maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı