اَلْمَجْلُ [el-mecl] (mîm’in fethi ve cîm’in sükûnuyla) ve
اَلْمَجَلُ [el-mecel] (fethateynle) ve
اَلْمُجُولُ [el-mucûl] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Kesret-i ʹamelden el nasırlanıp kabarmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَجَلَتْ يَدُهُ وَمَجِلَتْ مَجْلًا وَمَجَلًا وَمُجُولًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالرَّابِعِ إِذَا نَفِطَتْ مِنَ الْعَمَلِ فَمَرَنَتْ Ve davarın tırnağı taşırkadıktan sonra onulup katılanmak maʹnâsınadır. Ve ʹinde’l-baʹz مَجَلٌ [mecel] bedende deri ile etin beyninde su hâdis olmak maʹnâsınadır ki âteş isâbetinden yâ huşûnetli nesne istiʹmâlinden hâdis olur, Türkîde buna dahi kabarmak taʹbîr olunur. Ve baʹzılar ʹindinde مَجْلَةٌ [meclet] ki مَجْلٌ [mecl] lafzının müfredidir, şol yufka dericiğe denir ki iş işlemekten kabarıp içinde su dolar, Türkîde kabarcık taʹbîr olunur. Bunun cemʹi مِجَالٌ [micâl]dir mîm’in kesriyle ve مَجْلٌ [mecl]dir, تَمْرٌ [temr] ve تَمْرَةٌ [temret] gibi; yukâlu: مَجَلَ الْحَافِرُ إِذَا نَكَبَتْهُ الْحِجَارَةُ فَبَرِئَ فَصَلُبَ أَوِ الْمَجَلُ أَنْ يَكُونَ بَيْنَ الْجِلْدِ وَاللَّحْمِ مَاءٌ أَوِ الْمَجْلَةُ قِشْرَةٌ رَقِيقَةٌ يَجْتَمِعُ فِيهَا مَاءٌ مِنْ أَثَرِ الْعَمَلِ Ve minhu yukâlu: جَاءَتِ الْإِبِلُ كَالْمَجْلِ أَيْ رِوَاءً مُمْتَلِئَةً Yaʹnî “Develer suya gereği gibi kanıp karınları مَجْلٌ [mecl] gibi su ile dopdolu geldiler.”
اَلْمَجَلُ [el-mecel] (fethateynle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: مَجِلَتْ يَدُهُ مَجْلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve
مَجَلٌ [mecel] Kabaran kabarcığa dahi derler; yukâlu: جَاءَتِ الْإِبِلُ كَأَنَّهَا الْمَجَلُ أَيْ مُمْتَلِئَةً كَامْتِلَاءِ الْمَجَلِ
اَلْمَجْلُ [el-mecl] (mîm’in fethi ve cîm’in sükûnuyla) İş işlemekten el kabarmak; yukâlu: مَجَلَتْ يَدُهُ تَجْمُلُ مَجْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا تَنَفَّطَتْ مِنَ الْعَمَلِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı