اَلنَّتْقُ [en-neṯḵ] (فَتْقٌ [fetḵ] vezninde) Bir nesneyi sarsıp silkmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَتَقَ الشَّيْءَ نَتْقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا زَعْزَعَهُ وَنَفَضَهُ Ve bir nesneyi yerinden taşra çekmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَتَقَ الْغَرْبَ مِنَ الْبِئْرِ إِذَا جَذَبَهُ Ve hatunun evlâdı kesîr olmak maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki rahimini mâdde-i evlâddan silkmiş olur; yukâlu: نَتَقَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا كَثُرَ وَلَدُهَا Ve söylemek, نُطْقٌ [nuṯḵ] maʹnâsınadır; yukâlu: لَا يَنْتِقُ أَيْ لَا يَنْطِقُ
اَلنَّتْقُ [en-netḵ] (nûn’un fethi ve tâ’nın sükûnu ile) Irgalamak ve silkmek; yukâlu: نَتَقْتُهُ أَنْتُقُهُ نَتْقًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve Ebû ʹUbeyde eyitti: Bârî taʹâlânın ﴿وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ﴾ (الأعراف، 171) dediği kavlinde نَتْقٌ [netḵ] sarsmak maʹnâsınadır. Ve
نَتْقٌ [netḵ] Çekmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَتَقَ الْغَرْبَ مِنَ الْبِئْرِ Yaʹnî “Kuyudan kovayı çekti.” Ve deve yükin salmağa dahi derler; yukâlu: نَتَقَ الْبَعِيرُ حِمْلَهُ إِذَا تَزَعْزَعَ وَجَذَبَ عُرَى حِبَالِهِ حَتَّى تَسْتَرْخِيَ Ve عُرَى [ʹurâ] halkalar demektir. Ve
نَتْقٌ [netḵ] Deriyi soymağa dahi derler; selḣ-i cild maʹnâsına; tekûlu: نَتَقْتُ الْجِلْدَ إِذَا سَلَخْتَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı