tedvîm ~ تَدْوِيمٌ

Vankulu Lugatı - تدويم maddesi

اَلتَّدْوِيمُ [et-tedvîm] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) Dâ΄im olmak; yukâlu: دَوَّمَتِ الشَّمْسُ فِي كَبِدِ السَّمَاءِ يَعْنِي كَأَنَّهَا لَا تَمْضِيVe

تَدْوِيمٌ [tedvîm] Hamr hamrı içen kimsenin başın çigzindirmeğe dahi derler; yukâlu: دَوَّمَتِ الْخَمْرُ شَارِبَهَا إِذَا سَكِرَ فَدَارَ Ve

تَدْوِيمٌ [tedvîm] Çömleğin kaynamasın sâkin kılmağa dahi derler; tekûlu: دَوَّمْتُ الْقِدْرَ إِذَا سَكَّنْتَ غَلَيَانَهَا بِشَيْءٍ مِنَ الْمَاءِ Ve

تَدْوِيمٌ [tedvîm] Bir nesneyi yaş etmeğe dahi derler; tekûlu: دَوَّمْتُ الشَّيْءَ إِذَا بَلَلْتَهُ Ve zaʹferânı terkılmağa dahi derler. Ve Ferrâ eyitti: تَدْوِيمٌ [tedvîm] dili ağızda gezdirmektir, ağız yarı kurumasın diye. Ve

تَدْوِيمُ الطَّيْرِ [tedvîmu’ṯ-ṯayr] Kuşun havâda devr edip aylandırmasıdır, yükselmek için. Ve fusahâdan baʹzı şiʹrinde تَدْوِيمٌ [tedvîm]i yer yüzünde devr edip aylandırmak maʹnâsında dahi istiʹmâl etmiştir ve lâkin Aṡmaʹî ona inkâr edip دَوَّى فِي الْأَرْضِ وَدَوَّمَ فِي السَّمَاءِ derler demiştir. Ve baʹzılar تَدْوِيمٌ فِي الْأَرْضِ [tedvîm fi’l-arḋ]ı savâb görüp تَدْوِيمٌ [tedvîm] دُوَّامَةٌ [duvvâmet]ten müştakktır dâl’ın zammı ve vâv’ın teşdîdiyle demiştir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı