şemel ~ شَمَلٌ

Kamus-ı Muhit - شمل maddesi

اَلشَّمَلُ [eş-şemel] (fethateynle) Poyraz yeli dokunmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمِلَ الْقَوْمُ شَمَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَصَابَتْهُمُ الشَّمَالُ Ve شَمْلٌ [şeml] ve شُمُولٌ [şumûl] gibi bir nesne ʹâmm ve şâmil olmak maʹnâsınadır ki cümleye yetişmekten ʹibârettir; yukâlu: شَمِلَهُمُ الْأَمْرُ وَشَمَلَهُمْ شَمَلًا وَشَمْلًا وَشُمُولًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَالْأَوَّلِ إِذَا عَمَّهُمْ وَيُقَالُ شَمِلَهُمْ خَيْرًا أَوْ شَرًّا مِنَ الثُّلَاثِيِّ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَأَشْمَلَهُمْ شَرًّا إِذَا عَمَّهُمْ بِهِ Ke-mâ zukire. Ve

شَمَلٌ [şemel] Nâka gebe kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمِلَتِ النَّاقَةُ لِقَاحًا إِذَا قَبِلَتْهُ Ve çokluk nesneler bir nesneyi örtüp gizlemek maʹnâsınadır; yukâlu: شَمِلَتْ إِبِلُكُمْ بَعِيرًا لَنَا أَيْ أَخْفَتْهُ Ve

شَمَلٌ [şemel] Bir mikdârca tâze hurmâya denir. Ve azca yağmura denir. Kezâlik nâstan ve sâ΄ir nesneden şey΄-i yesîre denir; cemʹi أَشْمَالٌ [eşmâl] gelir. Ve bir nesneyi tamâm örtüp bürüyen perde makûlesi şey΄e denir, كَنَفٌ [kenef] maʹnâsına.

اَلشَّمْلُ [eş-şeml] (حَمْلٌ [ḩaml] vezninde) Bir nesneyi sol tarafa ve sol ele ve sol yana almak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَلَ بِهِ شَمْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَخَذَهُ ذَاتَ الشِّمَالِ Ve bir nesneyi serinlemek ve soğumak için شَمَالٌ [şemâl] yeline karşı komak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَلَ الْخَمْرَ إِذَا عَرَضَهَا لِلشَّمَالِ فَبَرَدَتْ Ve koyun kısmının memesine شِمَالٌ [şimâl] dedikleri keseyi geçirip bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَلَ الشَّاةَ شَمْلًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا عَلَّقَ عَلَى ضَرْعِهَا الشِّمَالَ وَشَدَّهُ Ve koyunun memesine geçirecek kese düzmek maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَلَ الشَّاةَ إِذَا جَعَلَ لَهَا شِمَالًا Ve

شُمُولٌ [şumûl] ʹUmûm maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

شَمْلٌ [şeml] ve

شُمُولٌ [şumûl] Bir nesneyi شَمْلَةٌ [şemlet] dedikleri ihrâmla örtüp bürümek maʹnâsınadır; yukâlu: شَمِلَهُ شَمْلًا وَشُمُولًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا غَطَّاهُ بِالشَّمْلَةِ Ve

شَمْلٌ [şeml] Ağaçta olan hurmâları bi’l-cümle devşirmek maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَلَ النَّخْلَةَ شَمْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا لَقَطَ مَا عَلَيْهَا مِنَ الرُّطَبِ Ve

شَمْلٌ [şeml] Kalabalığa ve izdihâma denir; yukâlu: دَخَلَ فِي شَمْلِ الْجَمَاعَةِ أَيْ غِمَارِهَا Ve bunda fethateynle de lügattır.

Vankulu Lugatı - شمل maddesi

اَلشَّمَلُ [eş-şemel] (fethateynle) Deve yüklü kalmak; yukâlu: شَمِلَتْ نَاقَتُنَا لِقَاحًا مِنْ فَحْلِ فُلَانٍ تَشْمَلُ شَمَلًا إِذَا لَقِحَتْ Ve

شَمَلٌ [şemel] شَمْلٌ [şeml] maʹnâsına dahi gelir, mîm’in sükûnuyla maʹnâ-yı mezbûrda lügattır. Ve Ebû ʹAmr ve Cermî zikr olunan lügate inkâr edip hemîn bu bir beytte vâkiʹ olmuştur dedi. Ve

شَمَلٌ [şemel] Yağmurdan şey΄-i kalîle dahi derler; yukâlu: أَصَابَنَا شَمَلٌ مِنْ مَطَرٍ وَأَخْطَأَنَا صَوْبُهُ وَوَابِلُهُ أَيْ أَصَابَنَا مِنْهُ شَيْءٌ قَلِيلٌ وَرَأَيْتُ شَمَلًا مِنَ النَّاسِ وَالْإِبِلِ أَيْ قَلِيلًا ve yukâlu: مَا عَلَى النَّخْلَةِ إِلَّا شَمَلَةٌ

اَلشَّمْلُ [eş-şeml] (şîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Dağılan nesne. Ve cemʹi olan nesneye dahi ıtlâk olunur; yukâlu: جَمَعَ اللهُ شَمْلَهُ أَيْ مَا تَشَتَّتَ مِنْ أَمْرِهِ وَفَرَّقَ اللهُ شَمْلَهُ أَيْ مَا اجْتَمَعَ مِنْ أَمْرِهِ Ve Cevherî bunu azdâddandır demedi, zîrâ câ΄iz ki شَمْلٌ [şeml] mutlakan emr maʹnâsına olup maʹneyân-ı mezkûrân karîneden fehm oluna. Ve

شَمْلٌ [şeml] Koyunun memesin keseye komağa dahi derler; tekûlu: شَمَلْتُ الشَّاةَ أَشْمُلُهَا شَمْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı