ʹareḵu’l-ḣilâl ~ عَرَقُ الْخِلَالِ

Vankulu Lugatı - عرق الخلال maddesi

اَلْعَرَقُ [el-ʹaraḵ] Bir nesneden sızıp çıkan nesne. Ve

عَرَقٌ [ʹaraḵ] Dürülmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: عَرِقَ الرَّجُلُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

عَرَقٌ [ʹaraḵ] Döl maʹnâsına da gelir; minhu kavluhum: مَا أَكْثَرَ عَرَقَ إِبِلِهِ أَيْ نِتَاجَهَا Ve

عَرَقٌ [ʹaraḵ] Sıra maʹnâsına da gelir gerek atlar sırası olsun gerek tuyûr sırası olsun. Ve bi’l-cümle her saf olan nesneye عَرَقٌ [ʹaraḵ] derler. Ve

عَرَقٌ [ʹaraḵ] Hurmâ yaprağından örülen nesneye dahi derler, zenbîl olmazdan evvel. Gâh olur zenbîle dahi derler. Ve bu makâmda Terceme-i Muḣtâr sâhibinin عَرَقٌ [ʹaraḵ] hurmâ yaprağından örülmüş gemi dediği sehv olduğu zâhir olur, gûyâ ki سَفِيفَةٌ [sefîfet]i fâ΄eynle سَفِينَةٌ [sefînet] tevehhüm etmiştir. Ve

عَرَقُ الْخِلَالِ [ʹareḵu’l-ḣilâl] derler şol nesneye ki mahabbete binâ΄en verilir. Ve

عَرَقُ الْقِرْبَةِ [ʹareḵu’l-ḵirbet] derler şiddet maʹnâsına. Aṡmaʹî eyitti: عَرَقُ الْقِرْبَةِ [ʹareḵu’l-ḵirbet] şiddetten ʹibâret olunduğuna vâkıf olmadım. Ve gayrılar eyitti: عَرَقٌ [ʹaraḵ] recülün sıfatıdır, kırbanın sıfatı değildir, vechi budur ki kırbayı ekser cevârî ve erâzil-i huddâm götürü gelmiş iken lâzım gelip ehl-i ʹırz olanlar onu getirdikte kırbanın sıkletinden ve rezâlet hicâbından terlemeğin تَجَشَّمْتُ لَكَ عَرَقَ الْقِرْبَةِ derler. Ve

عَرَقٌ [ʹaraḵ] At bir meydân iki meydân seğirtmeğe dahi derler; yukâlu: جَرَى الْفَرَسُ عَرَقًا أَوْ عَرَقَيْنِ أَيْ طِلْقًا أَوْ طِلْقَيْنِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı