ġavl ~ غَوْلٌ

Kamus-ı Muhit - غول maddesi

اَلْغَوْلُ [el-ġavl (قَوْلٌ [ḵavl] vezninde) Helâk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَالَهُ يَغُولُهُ غَوْلًا إِذَا أَهْلَكَهُ Ve bir nesne yâ bir kimseyi nâgehanî ahz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: غَالَهُ إِذَا أَخَذَهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَدْرِ Ve

غَوْلٌ [ġavl] Baş ağrısına denir; yukâlu: أَخَذَهُ الْغَوْلُ أَيِ الصُّدَاعُ Ve sarhoşluğa denir; yukâlu: شَرِبَ الْخَمْرَ فَأَخَذَهُ الْغَوْلُ أَيِ السُّكْرُ Ve buʹd-ı mefâze maʹnâsınadır; yukâlu: مَفَازَةٌ ذَاتُ غَوْلٍ أَيْ بُعْدٍ Ve renc ve meşakkat maʹnâsınadır; yukâlu: هَوَّنَ اللهُ عَلَيْكَ غَوْلَ هَذَا السَّفَرِ أَيْ مَشَقَّتَهُ Ve obruk, alçak yere denir. Ve mevz ağaçlığına denir. Ve çok toprağa denir. Ve bir mevziʹ adıdır. Ve غَوْلُ الرِّجَامِ [Ġavlu’r-Ricâm] (râ-i meksûre ile) bir başka mevziʹdir.

Kâleş’şârih ve fi’n-Nihâye ve fi’l-hadîsi: “لَا غُولَ وَلَا صَفَرَ” İbn Ešamp;îr dedi ki غُولٌ [ġûl] cinn ve şeyâtînden bir cinstir. ʹArab zuʹm ederler ki غُولٌ [ġûl] tenhâ beyâbânda insâna suver-i muhtelife ile mütelevvin olarak mer΄î olup yolundan iḋlâl ve ihlâk eder. Bunun vücûdunu Fahr-i enâm ʹaleyhi’s-selâm nefy eyledi. Ve baʹzılar dedi ki menfî olan ʹayn-ı غُولٌ [ġûl] olmayıp belki suver-i muhtelife ile müşetekkil olarak insâna tasallutunu nefy eylediler, hattâ işbu: “إِذَا تَغَوَّلَتِ الْغِيلَانُ فَبَادِرُوا بِالْأَذَانِ” hadisi ve “لَا غُولَ وَلَكِنَّ السَّعَالِي” hadîsi kavl-i sânîyi mü΄eyyiddir, niteki mü΄ellif dahi beyân eder. Ve غُولٌ [ġûl] semâdan sâkıt olan şehebden mahlûk olmak üzere meşhûrdur, kaldı ki vâkıʹâ bir adam gecelerde bir tenhâ mahalde yâhûd yolda bulunup vehm ve vahşet peydâ eylese gözüne eşkâl-ı mühevvele ile müteşekkil sûret-i garîbe tahayyül eder, hakîkati vâhimenin fiʹlidir. Ve gerçi cinn tâ΄ifesinin vücûdu şerʹan sâbittir, lâkin kavl-i tahkîk üzere tasallut ve ızrârdan memnûʹlardır. Ve Rumeli ülkesinin baʹzı kutrunda câdû taʹbîr ettikleri şahs, nakllerine göre غُولٌ [ġûl] nevʹindendir. İbn Kemâl ve Ebu’s-Suʹûd ve Saʹduddîn-i Ḩasen-Cânî fetvâları üzere ervâh-ı habîse kendiler ile münâsebeti olan ecsâd-ı habîseye duhûl ve tasarruf edip kendiler gibi murdârlara ıḋrâr ederler, lâkin ehl-i îmâna musallat olamazlar ve defʹinin çâresi dahi fetâvâ-yı mezkûrede meşrûhtur. İntehâ. Ve

غُولٌ [ġûl] Yılana denir, حَيَّةٌ [ḩayyet] maʹnâsına; bunun cemʹi أَغْوَالٌ [aġvâl]dir. Ve cinn tâ΄ifesinin sâhiresine denir ki câdû taʹbîr olunur. Ve ölüme denir, مَنِيَّةٌ [meniyyet] maʹnâsına. Ve bir mevziʹ adıdır. Ve bir cins şeytâna denir ki insânı ekl eder, ʹalâ-kavlin bu bir cânverdir ki baʹzı ʹArab bâdiyede onu görüp bildiler, hattâ Te΄ebbeṯa Şerren lakabıyla mülakkab olan kimse onu katl eylemiştir. Ve

غُولٌ [ġûl] Elvân u eşkâl-i muhtelife ile mütelevvin ve müteşekkil olan sâhirlere ve öylesi cinn tâ΄ifesine ıtlâk olunur yâhûd mutlakan müzîl-i ʹakl olan şey΄e denir; bu maʹnâda ġayn’ın fethiyle de câ΄izdir.

Vankulu Lugatı - غول maddesi

اَلْإِغْتِيَالُ [el-iġtiyâl] (hemzenin ve tâ’nın kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: غَالَهُ الشَّيْءُ وَاغْتَالَهُ إِذَا أَخَذَهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَدْرِ Mevcûd olan nüsah-ı Cevherî’de böyle vâkiʹ olmuştur, lâkin savâb yâ zamîrle yâhûd شَيْءٌ ile iktifâdır. Ve شَيْءٌ fâʹil olup ahz olması meşhûra münâsib değildir. Ve

غَوْلٌ [ġavl] Çok toprağa dahi derler, turâb-ı kesîr maʹnâsına. Ve

غَوْلٌ [Ġavl] Bir mevziʹin ismi dahi gelir. Ve

غَوْلٌ [ġavl] Mefâze-i baʹîdeye dahi derler, kendide seyr edeni ekseriyyâ zâyiʹ kıldığı için. Ve

غَوْلٌ [ġavl] Baş ağrısına dahi derler. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ﴾ (الصافات، 47) أَيْ لَيْسَ فِيهَا غَائِلَةُ الصُّدَاعِ وَلَا يَسْكِرُونَ لِأَنَّهُ قَالَ فِي مَوْضِعٍ آخَرَ ﴿لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ﴾ (الواقعة، 19) Ve Ebû ʹUbeyde eyitti: غَوْلٌ [ġavl] ʹaklı zâyiʹ kılmaktır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı