mesḩ ~ مَسْحٌ

Kamus-ı Muhit - مسح maddesi

اَلْمَسْحُ [el-mesḩ] (mîm’in fethi ve sîn’in sükûnuyla) Bir sıvık yâhûd bulaşık nesneyi gidermek için üzerine el sürüp sığamak maʹnâsınadır. Mü΄ellif burada إِمْرَارُ الْيَدِ عَلَى الشَّيْءِ السَّائِلِ وَالْمُتَلَطِّخِ لإِذْهَابِهِ ʹibâretiyle tefsîr eylemekle bu gûne terceme olundu. Lâkin Baṡâ΄ir’de إِمْرَارُ الْيَدِ عَلَى الشَّيْءِ وَإِزَالَةُ اْلأَثَرِ عَنْهُ وَقَدْ يُسْتَعْمَلُ فِي كُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا ʹibâretiyle beyân eylemekle mutlakan bir nesneye el sürüp sığamak ve yaş yâhûd bulaşığın eserini el ile silmek maʹnâlarına da olur ki her biri maʹnâ-yı mahsûs olur; ve minhu tekûlu: مَسَحْتُ يَدِي بِالْمِنْدِيلِ Ve Esâs’ta مَسَحَهُ بِالْمَاءِ وَالدُّهْنِ وَمَسَحَ رَأْسَهُ أَمَرَّ يَدَهُ عَلَيْهِ وَمَسَحَ يَدَهُ عَلَى رَأْسِ الْيَتِيمِ ʹunvânıyla mersûm olmakla iki maʹnâya da işâret olunmuştur. Ve

مَسْحٌ [mesḩ] Bir kimseyi firîfte ve magbûn eylemek zımnında hoş-âmedî ve dil-nişîn ve matbûʹ söz söylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur ki gönlünü sığamak olur; yukâlu: مَسَحَهُ أَيْ قَالَ لَهُ قَوْلاً حَسَنًا لِيَخْدَعَهُ بِهِ Ve fi’l-Esâs: فُلاَنٌ يَمْسَحُ رَأْسَ فُلاَنٍ أَيْ يَخْدَعُهُ Ve taramak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: مَسَحَ ذَوَائِبَهَا إِذَا مَشَطَهَا Ve kesmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَسَحَهُ بِالسَّيْفِ إِذَا قَطَعَهُ بِهِ Ve Hazret-i Hâlık-ı bî-çûn bir nesneyi mübârek ve meymûn yâhûd meş΄ûm ve melʹûn yaratmak maʹnâsına olmakla zıdd olur. Bunlar da mecâzdır, yed-i ʹinâyetiyle yâhûd yed-i gazabıyla mesh eylemiştir; yukâlu: مَسَحَهُ اللهُ تَعَالَى أَيْ خَلَقَهُ مُبَارَكًا حَسَنًا ve yukâlu: مَسَحَهُ أَيْ خَلَقَهُ مَلْعُونًا قَبِيحًا Hazret-i ʹÎsâ ile Deccâl-i melʹûna مَسِيحٌ [Mesîḩ] ıtlâkının bir me΄hazı dahi bunlardır. Ve

مَسْحٌ [mesḩ] Yalan söylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: مَسَحَ فُلاَنٌ إِذَا كَذَبَ Ve vurmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: مَسَحَهُ إِذَا ضَرَبَهُ Ve cimâʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, مَسٌّ [mess] kelimesi gibi; yukâlu: مَسَحَهَا إِذَا جَامَعَهَا Ve ölçmek, ذَرْعٌ maʹnâsınadır. Şârihin beyânına göre yer ölçmekte hâstır; yukâlu: مَسَحَ الْمَسَّاحُ اْلأَرْضَ إِذَا ذَرَعَهَا Ve deve bütün gün durmayıp gitmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَسَحَتِ اْلإِبِلُ إِذَا سَارَتْ يَوْمَهَا ve fi’l-Esâs: مَسَحَتِ اْلإِبِلُ يَوْمَهَا إِذَا سَارَتْ سَيْرًا شَدِيدًا Ve deveyi be-gâyet yorup zebûn ve fürû-mânde eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَسَحَ اْلإِبِلَ إِذَا أَتْعَبَهَا وَأَدْبَرَهَا أَيْ هَزَلَهَا

Vankulu Lugatı - مسح maddesi

اَلْمَسْحُ [el-mesḩ] (mîm’in fethi ve sîn’in sükûnuyla) Bir nesneye eli sürmeğe derler; yukâlu: مَسَحَ بِرَأْسِهِ Ve

مَسْحٌ [mesḩ] Cimâʹ etmek maʹnâsına; yukâlu: مَسَحَ الْمَرْأَةَ جَامَعَهَا Ve kesmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَسَحَهُ بِالسَّيْفِ إِذَا قَطَعَهُ Ve seyr etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَسَحَتِ الْإِبِلُ يَوْمَهَا أَيْ سَارَتْ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı