nefy ~ نَفْيٌ

Kamus-ı Muhit - نفي maddesi

اَلنَّفْيُ [en-nefy] (nûn’un fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi yerinden ayırmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَاهُ يَنْفِيهِ نَفْيًا إِذَا نَحَّاهُ ve yukâlu: نَفَاهُ يَنْفُوهُ نَفْوًا وَهَذَا مَرْوِيٌّ عَنْ أَبِي حَيَّانَ Ve

نَفْيٌ [nefy] Lâzım olur, yerinden ayrılmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَاهُ فَنَفَى مُتَعَدٍّ وَلَازِمٌ Ve sel suyu selintiyi götürüp iletmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَى السَّيْلُ الْغُثَاءَ إِذَا حَمَلَهُ Ve inkâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَى الشَّيْءَ إِذَا جَحَدَهُ Ve

نَفْيٌ [nefy] ve

نَفَيَانٌ [nefeyân] (fetehâtla) Yel toprak tozutmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَتِ الرِّبحُ التُّرَابَ نَفْيًا وَنَفَيَانًا إِذَا أَطَارَتْهُ Ve üğürtlemek için akçeyi el ile savurmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَى الدَّرَاهِمَ إِذَا أَثَارَهَا لِلْإِنْتِقَادِ Ve bulut yağmur fışkırtmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَفَتِ السَّحَابَةُ مَاءَهَا إِذَا مَجَّتْهُ

اَلنَّفِيُّ [en-nefiyy] (غَنِيٌّ [ġaniyy] vezninde) Nefy olunmuş, مَنْفِيٌّ [menfiyy] maʹnâsınadır. ʹArabların اِبْنُ نَفِيٍّ [ibn nefiyy] ıtlâk eylemeleri bundandır ki pederi bir oğuldan bîzâr olmakla bu benim oğlum değildir diye cahd ve selb eylediği oğlana ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ ابْنُ نَفِيٌّ أَيْ نَفَاهُ أَبُوهُ Ve

نَفِيٌّ [nefiyy] Çömlek kaynarken taşra attığı kefe ve köpüğe denir; yukâlu: نَفِيُّ الْقِدْرِ أَيْ مَا جَفَأَتْ بِهِ عِنْدَ الْغَلَيَانِ Ve

نَفِيُّ الْمَاءِ [nefiyyu’l-mâ΄] Serpilen suyun serpintisine denir; yukâlu: هَذَا نَفِيُّ الْمَاءِ أَيْ مَا تَطَايَرَ مِنْهُ عَنِ الرِّشَاءِ Ve

نَفِيُّ الْحَوَافِرِ [nefiyyu’l-ḩavâfir] Dâbbe yürürken ayağı altından kayıp giden taş ve moloz makûlesine denir. Ve

نَفِيٌّ [nefiyy] Hurmâ yaprağından örülmüş kalkana denir. Ve

نَفِيُّ الرِّيحِ [nefiyyu’r-rîḩ] Eşcâr diplerine rüzgârın savurup yığdığı toprağa denir. Ve ʹasker-i ʹazîm içinden kenâr kesip gerilenen yâdigâra denir. Ve

نَفِيٌّ [nefiyy] Vaʹîd maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: أَتَانَا نَفِيُّكُمْ أَيْ وَعِيدُكُمْ

Vankulu Lugatı - نفي maddesi

اَلنَّفْيُ [en-nefy] (nûn’un fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi sürmek, tard maʹnâsına; yukâlu: نَفَاهُ إِذَا طَرَدَهُ Ve

نَفْيٌ [nefy] Sürülmek maʹnâsına dahi gelir.

اَلنَّفِيُّ [en-nefiyy] (nûn’un fethi ve fâ’nın kesri ve yâ’nın teşdîdiyle فَعِيلٌ [faʹîl] vezni üzere) Şol nesnedir ki onu izâle için silker ve saçarsın; yukâlu: نَفِيُّ الْمَطَرِ مَا تَنْفِيهِ وَتَرُشُّهُ Ve

نَفِيٌّ [nefiyy] Şol su damlalarına dahi derler ki kuyuya inen kimsenin arkasına ipten damlar. Ve

نَفِيُّ الرِّيحِ [nefiyyu’r-rîḩ] Şol toprağa ve toprak mislli nesneye dahi derler ki ağaç diplerine onu yel sürüp ve cemʹ eyler. Ve

نَفِيٌّ [nefiyy] Vaʹîd maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: أَتَانَا نَفِيُّكُمْ أَيْ وَعِيدُكُمُ الَّذِي تَوَعَّدُونَنِي بِهِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı