اَلنَّقَدُ [en-neḵad] (fethateynle) Bir cins koyun ismidir ki kabîhü’ş-şekl olurlar. Cemʹi نِقَادٌ [niḵâd] ve نِقَادَةٌ [niḵâdet] gelir. Şârih der ki bu koyun Baḩreyn vilâyetine mahsûstur, ayakları pek kısa ve bed-şekl olurlar; “أَذَلُّ مِنَ النَّقَدِ” meselinden murâd mezkûr koyunlardır. İntehâ. Ve
نَقَدٌ [neḵad] Masdar olur, ağızda dişler çürüyüp ufanmak ve aşınmak maʹnâsına; yukâlu: نَقِدَ ضِرْسُهُ نَقَدًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَكَسَّرَ وَائْتَكَلَMuḵâddimetu’l-Edeb’de dişe muhassas değildir. Ve davarın tırnağı soyulup yüzülmek maʹnâsınadır ki taşırkamaktan olur; yukâlu: نَقِدَ الْحَافِرُ إِذَا تَقَشَّرَ Ve
نَقَدٌ [neḵad] İsm olur, نِقْدٌ [niḵd]-i mezkûr gibi hîre ve cura olan oğlana denir ki geç büyüyüp meydâna gele.
اَلنَّقْدُ [en-naḵd] (nûn’un fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Bir nesne iştirâsında peşin ve der-sâʹat verilen akçeye denir, maʹnâ-yı masdarîden me΄hûzdur; نَسِيئَةٌ [nesîʹet] mukâbilidir. Şârihin beyânına göre cemʹi نُقُودٌ [nuḵûd] gelir; yukâlu: نَقْدٌ جَيِّدٌ وَنُقُودٌ جِيَادٌ Ve
نَقْدٌ [naḵd] Masdar olur, akçe ve sâ΄ir nesnenin züyûf ve kemterini seçip öğürtlemek maʹnâsına; yukâlu: نَقَدَ الدَّرَاهِمَ وَغَيْرَهَا نَقْدًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا مَيَّزَهَا يَعْنِي مَيَّزَ جَيِّدَهَا مِنْ رَدِيئِهَا Ve bir nesnenin kıymetini peşin ve muʹaccelen vermek maʹnâsınadır ki tırnağı dibinde vermek taʹbîr olunur; yukâlu: نَقَدَهُ الثَّمَنَ إِذَا أَعْطَاهُ نَقْدًا Kâle’ş-şârih ve minhu hadîsu Câbir ve cemelihi kâle: “فَنَقَدَنِي ثَمَنَهُ” أَيْ أَعْطَانِيهُ نَقْدًا مُعَجَّلاً Ve parmakla ceviz oymak maʹnâsınadır ki murâd parmakla cevizin içini çıkarmaktır ve mecâzdır; yukâlu: نَقَدَ الْجَوْزَ إِذَا نَقَرَهُ بِالْإِصْبَعِ Ve tuzağa düşmüş kuş burnuyla tuzağa peyderpey vurmak maʹnâsınadır ki kekmek taʹbîr olunur. Bu dahi mecâzdır; yukâlu: نَقَدَ الطَّائِرُ الْفَخَّ إِذَا ضَرَبَ فِيهِ بِمِنْقَادِهِ أَيْ بِمِنْقَارِهِ Ve
نَقْدٌ [naḵd] Vezn ve ʹayârı tâm olan akçeye denir; tesmiye bi’l-masdardır; yukâlu: دِرْهَمٌ نَقْدٌ أَيْ وَازِنٌ Ve bir şey΄e doğru uğurlayın bakmak maʹnâsınadır; نَاقِدٌ [nâḵid]in مَنْقُودٌ [menḵûd]a nazar eylediği gibi; yukâlu: نَقَدَ الرَّجُلُ الشَّيْءَ وَإِلَيْهِ بِنَظَرِهِ إِذَا اخْتَلَسَ النَّظَرَ نَحْوَهُ Kâle fi’l-Esâs وَهُوَ يَنْقُدُ بِعَيْنِهِ إِلَى الشَّيْءِ أَيْ يُدِيمُ النَّظَرَ إِلَيْهِ بِاخْتِلاَسٍ حَتَّى لاَ يَفْطِنَ لَهُ ve yukâlu: مَا زَالَ بَصَرُهُ يَنْقُدُ إِلَى ذَلِكَ نُقُودًا كَأَنَّمَا شَبَّهَ بِنَظَرِ النَّاقِدِ إِلَى مَا يَنْقُدُهُ Ve
نَقْدٌ [naḵd] Yılan sokmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَدَتْهُ الْحَيَّةُ إِذَا لَدَغَتْهُ
اَلنَّقَدَةُ [en-neḵadet] (fethateynle) Kezâlik نَقَدٌ [neḵad]ın vâhidi; yukâlu: “أَذَلُّ مِنَ النَّقَدِ” Ve Aṡmaʹî eyitti: “أَجْوَدُ الصُّوفِ صُوفُ النَّقَدِ” Yaʹnî “Davar tüylerinin iyisi نَقَدٌ [neḵad] tüyüdür.” Ve
نَقَدٌ [neḵad] Davarın tırnağı soyulmak ve dişleri dibi yenmektir; tekûlu: نَقِدَ الْحَافِرُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَنَقِدَ أَسْنَانُهُ Aḣterî te΄ekkül-i esnânı tekessür-i esnânla tefsîr etmiştir, galattır.
اَلنَّقْدُ [en-naḵd] Saymak; yukâlu: نَقَدْتُهُ الدَّرَاهِمَ وَنَقَدْتُ لَهُ الدَّرَاهِمَ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَعْطَيْتَهُ Ve
نَقْدٌ [naḵd] İyiye dahi derler; yukâlu: دِرْهَمٌ نَقْدٌ أَيْ وَازِنٌ جَيِّدٌ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı