eş-şiʹrâ΄ ~ اَلشِّعْرَاءُ

Kamus-ı Muhit - الشعراء maddesi

اَلشِّعْرَاءُ [eş-şiʹrâ΄] (şîn’in kesri ve medd ile) Bu dahi kasık kılına denir.

اَلشَّعْرَاءُ [eş-şaʹrâ΄] (حَمْرَاءُ [ḩamrâ΄] vezninde) أَشْعَرُ [eşʹar] kelimesinden mü΄ennestir, gür kıllı ʹavrete denir. Ve dürüşt ve haşin olan şey΄e denir; te΄nîsi mevsûf iʹtibârıyladır. Şârih خَشِنَةٌ nüshalarını taglît ve خَبِيثَةٌ olmağı tasvîb eylemiştir, lâkîn huşûnet dahi mâddeye mülâyim olmakla ıtlâkı baʹîd değildir. Ve

شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄] ʹAkl kabûl eylemeyecek mertebede ʹazîm ve münker olan âfete vasf olur, niteki وَبْرَاءُ [vebrâ΄] dahi bu mahalde müstaʹmeldir; yukâlu: دَاهِيَةٌ شَعْرَاءُ وَدَاهِيَةٌ وَبْرَاءُ أَيْ مُنْكَرَةٌ Ve

شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄] Kürke ıtlâk olunur; tekûlu: رَأَيْتُهُ وَعَلَيْهِ شَعْرَاءُ أَيِ الْفَرْوَةُ Ve pek cemʹiyyetli insân gürûhuna ıtlâk olunur; yukâlu: جَمَاعَةٌ شَعْرَاءُ أَيْ كَثِيرَةٌ Ve bir nevʹ sinek ismidir ki gökçül yâhûd kızıl olur, deve ve eşek ve köpek kısmına üşüntü eder, bunu büvelek taʹbîr ettikleri büyük ve nîş-dâr sinek ile beyân ederler. Ve

شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄] Deve kısmının mahzûz olduğu حَمْضٌ [ḩamḋ] envâʹından bir şecerin ismidir. Ve bir gûne şeftali adıdır, tüylü olan nevʹidir. Bu ikinin cemʹ ve müfredi berâberdir. Ve

شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄] Ağaçlı ʹalâ-kavlin ağacı çok dırahtistân arza vasf olur; yukâlu: أَرْضٌ شَعْرَاءُ أَيْ ذَاتُ الشَّجَرِ أَوْ كَثِيرَتُهُ Ve ağaç bürümüş yaʹnî çatılkı ve koruluk olmuş bâgçeye ve merg-zâra denir; yukâlu: رَوْضَةٌ شَعْرَاءُ إِذَا كَانَتْ يَغْمُرُ رَأْسَهَا الشَّجَرُ Ve نَصِيٌّ [naṡiyy] makûlesi otluk bitiren kumsala ıtlâk olunur. Ve şedîd ve ʹazîm dâhiyeye vasf olur, niteki zikr olundu. Cemʹi شُعْرٌ [şuʹr] gelir şîn’in zammıyla.

Vankulu Lugatı - الشعراء maddesi

اَلشُّعَرَاءُ [eş-şuʹarâ΄] (şîn’in zammı ve ʹayn’ın fethiyle) Cemʹidir, ʹalâ-hilâfi’l-kıyâs. Aḣfeş eyitti: شَاعِرٌ [şâʹir] لَابِنٌ [lâbin] تَامِرٌ [tâmir] gibidir, yaʹnî şiʹr sâhibi demek olur. Ve buna شَاعِرٌ [şâʹir] dediler ʹakl ve fıtnatı olduğundan ötürü ve شِعْرٌ [şiʹr] dediği için değil. Ve شَاعِرٌ [şâʹir] olmak maʹnâsına da gelir, nitekim mürûr etti; yukâlu: شَعُرَ يَشْعُرُ مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ

اَلشَّعْرَاءُ [eş-şaʹrâ΄] (şîn’in fethi ve ʹayn’ın sükûnu ve elifin meddiyle) Şeftali dedikleri meyvenin bir kısmıdır; vâhidi ve cemʹi berâberdir. Ve

شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄] Bir sineğe dahi derler ki iğnesi vardır. Ve

شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄] Belâya dahi ıtlâk olunur, دَاهِيَةٌ شَعْرَاءُ وَدَاهِيَةٌ وَبَرْاءُ Ve وَبْرَاءُ [vebrâ΄] bâ-i muvahhade ve râ-i mühmele ile وَبَرٌ [veber]den me΄hûzdur, tüy maʹnâsına, gûyâ ki شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄]dan ve وَبْرَاءُ [vebrâ΄]dan kemâl murâd olur, tüy hayvânatta kemâli müstelzim olduğu için. Ve kaçan bir kimse bir nesne söylese ve ona inkâr etseler جِئْتُ بِهَا شَعْرَاءَ ذَاتَ وَبَرٍ derler. Ve

شَعْرَاءُ [şaʹrâ΄] Çok ağaçlara da derler, Ebû ʹUbeyd rivâyetinde. Ve Mavṡıl’da bir dağ vardır, ona شَعْرَانُ [Şaʹrân] derler. Ebû ʹAmr eyitti: Ona شَعْرَانُ dedikleri ağaçları çok olduğundan ötürüdür.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı