اَلْجَدَعُ [el-cedaʹ] (fethateynle) Kesik burunlu olmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَدِعَ الرَّجُلُ جَدَعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ أَجْدَعَ Ve çocuk bed-gıdâ olmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَدِعَ الصَّبِيَّ إِذَا صَارَ سَيِّءَ الْغِذَاءِ
اَلْجَدِعُ [el-cediʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Bed-gıdâ çocuğa denir; yukâlu: صَبِيٌّ جَدِعٌ أَيْ سَيِّءُ الْغِذَاءِ
اَلْجَدْعُ [el-cedʹ] (صَدْعٌ [ṡadʹ] vezninde) Bir kimseyi zindâna koyup habs eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَدَعَهُ جَدْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا حَبَسَهُ وَسَجَنَهُ Ve bir adamın burnunu yâhûd kulağını yâ elini yâ dudağını kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: جَدَعَ فُلاَنًا إِذَا قَطَعَ أَنْفَهُ أَوْ أُذُنَهُ أَوْ يَدَهُ أَوْ شَفَتَهُ Şârih der ki katʹ-ı enfte hâstır, sâ΄irleri tecevvüzdür ve yukâlu: جَدَعَ أَنْفَهُ أَوْ أُذُنَهُ Ve çocuğu bed gıdâ ile beslemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki radâʹdan ve salâhtan munkatıʹ olur; yukâlu: جَدَعَتِ الصَّبِيَّ أُمُّهُ إِذَا أَسَاءَتْ غِذَاءَهُ Ve tekûlu’l-ʹArab: جَدْعًا لَهُ أَيْ أَلْزَمَهُ اللهُ الْجَدْعَ Yaʹnî bedduʹâ mevkiʹinde جَدْعًا لَهُ derler ki “Hak taʹâlâ onu dâ΄imâ hayrdan maktûʹ ve nâkıs ve maʹyûb eylesin demektir.” Fiʹli lâzımu’l-izmârdır.
اَلْجَدِعُ [el-cediʹ] (cîm’in fethi ve dâl’ın kesriyle) Gıdâsı yaramaz olan oğlan; yukâlu: صَبِيٌّ جَدِعٌ إِذَا كَانَ سَيِّءَ الْغَدَاءِ
اَلْجَدْعُ [el-cedʹ] (cîm’in fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Burun kesmek. Ve kulak ve dudak ve el kesmeğe dahi ıtlâk olunur; tekûlu minhu: جَدَعْتُهُ Ve
جَدْعٌ [cedʹ] Zindâna komağa ve menʹ etmeğe dahi derler; tekûlu: جَدَعْتُهُ إِذَا سَجَنْتَهُ وَحَبَسْتَهُ Ve žâl-ı muʹceme ile dahi bu maʹnâda lügattır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı