اَلْحَلاَءَةُ [el-ḩalâ΄et] (سَحَابَةٌ [seḩâbet] vezninde) Ağaçlık yere denir, dırahtistân maʹnâsına. Ve
حَلاَءَةٌ [Ḩalâ΄et] Bir mevziʹ adıdır; ḩâ’nın kesriyle de menkûldür.
اَلْحُلاَءَةُ [el-ḩulâ΄et] (بُرَادَةٌ [burâdet] vezninde) ve
اَلْحَلُوءُ [el-ḩalû΄] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Sürme taşının ezilmişine denir ki sürme taşlarını birbirine sürmekle hâsıl olan gubârdır, murâd, tûtiyâ olacaktır ki كُحْلٌ مَسْحُوقٌ [kuḩl meshûḵ] gibi, onunla da iktihâl olunur.
اَلْحِلاَءَةُ [el-ḩilâ΄et] (ḩâ’nın kesriyle) حِلاَءٌ [ḩilâ΄] müfredidir ki Ḩicâz’da مِيطَانُ [Mîṯân] nâm mevziʹ kurbünde birkaç dağlara ıtlâk olunur, cümlesi nebâttan hâlî sengistândır, onlardan değirmen taşı katʹ ve Medîne-i münevvere’ye celb olunur.
اَلْحَلَاوَةُ [el-ḩalâvet] (سَحَابَةٌ [seḩâbet] ve ثُمَامَةٌ [šamp;umâmet] veznlerinde) ve
اَلْحَلَاءَةُ [el-ḩalâ΄et] (hemze ile) ve
اَلْحَلْوَاءُ [el-ḩalvâ΄] (صَحْرَاءُ [ṡaḩrâ΄] vezninde) ve
اَلْحَلَاوَاءُ [el-ḩalâvâ΄] (ḩâ’nın fethiyle) ve
اَلْحُلَاوَاءُ [el-ḩulâvâ΄] (ḩâ’nın zammıyla) Kafânın ortasına denir; cemʹi حَلَاوَى [ḩalâvâ] gelir, صَحَارَى [ṡaḩârâ] vezninde.
اَلْحُلَاءَةُ [el-ḩulâ΄et] (bi-zammi’l-ḩâ΄ ve’l-medd) Bi-maʹnâ الْحَلُوء [el-ḩalû΄] ʹalâ-mâ merre ânifen. Ve şol debbâglar deriden soydukları et pâresine dahi حُلَاءَةٌ [ḩulâ΄et] derler. Ve fi’l-meseli: “حَلَأَتْ حَالِئَةٌ عَنْ كُوعِهَا” لِأَنَّ الْمَرْأَةَ الصَّنَاعَ رُبَّمَا اسْتَعْجَلَتْ فَقَشَرَتْ كُوعَهَا أَيْ سَاقَهَا Yaʹnî tîz-dest olup çâbük olan ʹavret gâh olur ibtidâ kendi ayağın mecrûh eder. Ve صَنَاعٌ [ṡanâʹ] ṡâd’ın fethi ve nûn’un tahfîfiyle tîz-dest olan ʹavret.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı