اَلسَّرَاوَةُ [es-serâvet] (سَمَاحَةٌ [semâḩat] vezninde) ve
اَلسَّرْوُ [es-serv] (sîn’in fethiyle) ve
اَلسَّرَا [es-serâ] (عَصَا [ʹaṡâ] vezninde) ve
اَلسَّرَاءُ [es-serâ΄] (عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] vezninde) Bir adam şeref ve asâletle mürüvvet-mend olmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَرُوَ الرَّجُلُ وَسَرَا وَسَرِيَ سَرَاوَةً وَسَرْوًا وَسَرًا وَسَرَاءً مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ وَالْأَوَّلِ وَالرَّابِعِ إِذَا كَانَ ذَا مُرُوءَةٍ فِي شَرَفٍ
اَلسَّرَّاءُ [es-serrâ΄] (sîn’in fethiyle) ve
اَلسَّارُورَاءُ [es-sârûrâ΄] Sevinmeye denir ki ismdir, ضَرَّاءٌ [ḋarrâ΄] mukabilidir; yukâlu: هُوَ حَمِيمٌ لَهُ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ أَيِ الْمَسَرَّةِ وَالْبُؤْسِ Ve
سَرَّاءُ [serrâ΄] Zikr olunan أَسَرُّ kelimesinden mü΄ennes olur, سَرَرٌ [serer] dedikleri derde uğramış nâkaya denir; yuḵâlu: نَاقَةٌ سَرَّاءُ إِذَا كَانَ بِهَا السَّرَرُ Ve içi boş kargıya denir; yukâlu: قَنَاةٌ سَرَّاءُ أَيْ جَوْفَاءُ بَيِّنَةُ السَّرَرِ Ve toprağı soy, pâkîze ve münbit yere denir; yukâlu: أَرْضٌ سَرَّاءُ أَيْ طَيِّبَةٌ
اَلسِّرَاءُ [es-sirâ΄] (sîn’in kesri ve elifin meddi ile) Cemʹi, sihâm-ı sagîre maʹnâsına. Ve
سِرْوَةٌ [sirvet] Kezâlik çekirgeye dahi derler, ibtidâ zuhûr edip kurt şeklinde olduğu hâlde. Ve bu aslında mehmûzdur.
اَلسَّرَاءُ [es-serâ΄] (sîn’in fethi ve elifin meddiyle) Şol ağaçtır ki ondan yay işlerler.
اَلسَّرَّاءُ [es-serrâ΄] (sîn’in fethi ve elifin meddiyle) Mü΄ennesi; yukâlu: قَنَاةٌ سَرَّاءُ أَيْ جَوْفَاءُ بَيِّنَةُ السَّرَرِ Ve
أَسَرُّ [eserr] دَخِيلٌ [deḣîl] maʹnâsına gelir. Ve دَخِيلٌ [deḣîl] o kimsedir ki bir kimsenin umûruna karışıp esrârına vâkıf ola. Ve
أَسَرُّ [eserr] Şol deveye derler ki كِرْكِرَةٌ [kirkiret]inde cirâhatı ola. Ve كِرْكِرَةٌ [kirkiret] kâf’ın kesriyle devenin döşüne derler ki çöküp oturdukta üzerine oturur. Ve
سَرَّاءُ [serrâ΄] Şâdîliğe dahi derler ki ضَرَّاءُ [ḋarrâ΄]nın mukâbilidir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı