اَلضَّرُوسُ [eḋ-ḋarûs] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Şol bed-hû nâkaya ıtlâk olunur ki sütünü sağanı ısırır ola; yukâlu: نَاقَةٌ ضَرُوسٌ إِذَا كَانَتْ سَيِّئَةَ الْخُلُقِ تَعَضُّ حَالِبَهَا
اَلضَّرُوسُ [eḋ-ḋarûs] (ḋâd’ın fethi ve râ’nın zammıyla) Şol nâkadır ki bed-hû ola; yukâlu: نَاقَةٌ ضَرُوسٌ إِذَا كَانَتْ سَيِّئَةَ الْخُلُقِ تَعَضُّ حَالِبَهَا
اَلضُّرُوسُ [eḋ-ḋurûs] (zammeteynle) أَضْرَاسٌ [aḋrâs] gibi ضِرْسٌ [ḋirs]in cemʹi gelir kezâlik azı dişleri maʹnâsına. Ve matar-ı kalîl maʹnâsına olan ضِرْسٌ [ḋirs]in cemʹi dahi gelir, nitekim ʹan-karîb zikr olunur. Ve
ضِرْسٌ [ḋirs] Kezâlik iri ve haşîn olan tepeye derler. Ve
ضِرْسٌ [ḋirs] Az yağmura dahi derler, matar-ı kalîl maʹnâsına. Aṡmaʹî eyitti: وَقَعَتْ فِي الْأَرْضِ ضُرُوسٌ derler, kaçan müteferrik yağmurlar yağsa. Ve
ضُرُوسٌ [ḋurûs] Kuyu için yaptıkları taşlara dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı