el-ḵadaḩ ~ اَلْقَدَحُ

Kamus-ı Muhit - القدح maddesi

اَلْقَدَحُ [el-ḵadaḩ] (fethateynle) Şol su kabına denir ki istîʹâb eylediği su iki adamı kandıra. ʹAlâ-kavlin sagîr ve kebîrini câmiʹ ismdir ki ism-i cins olur, gerek ağaçtan ve gerek topraktan ve billûrdan olsun. Türkîde kâse ve bardak ve çanak taʹbîr ettikleridir, üsküre dahi derler. Cemʹi أَقْدَاحٌ [aḵdâḩ] gelir.

اَلْقِدْحُ [el-ḵidḩ] (ḵâf’ın kesriyle) Henüz yelek ve temren geçirilmemiş oka denir. İbn Ešamp;îr bu resme tertîb eylemiştir ki ok kısmı ibtidâ kesildikte قِطْعٌ [ḵiṯʹ] denir, baʹdehu yolunduktan sonra بَرِيٌ [bery] denir, doğrulduktan sonra قِدْحٌ [ḵidḩ] ve temren ve yelek geçirildikten sonra سَهْمٌ [sehm] denir. İntehâ. Kumar okuna قِدْحٌ [ḵidḩ] dedikleri bu cihetledir. Cemʹi قِدَاحٌ [ḵidâḩ] gelir, ḵâf’ın kesriyle. Ve cemʹ-i kılleti أَقْدُحٌ [aḵduḩ] gelir ve أَقَادِيحُ [eḵâdîḩ] gelir ki cemʹü’l-cemʹi olacaktır. Ve

قِدْحٌ [Ḵidḩ] Ġaniyy kabîlesinde bir feres ismidir.

اَلْقَدْحُ [el-ḵadḩ] (مَدْحٌ [medḩ] vezninde) Bir kimsenin ʹırzına yâ nesebine dahl ve taʹn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَحَ فِي نَسَبِهِ قَدْحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا طَعَنَ فِيهِ Ve temren geçirir iken oku temrenin dibiyle yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَحَ فِي الْقَدْحِ إِذَا خَرَقَهُ بِسِنْخِ النَّصْلِ Ve çakmak çakmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَحَ بِالزَّنْدِ إِذَا رَامَ اْلإِيرَاءَ بِهِ Ve

قَدْحٌ [ḵadḩ] Ağaçta ve dişte olan kurt yeniğine denir ki rahnesi olacaktır. Ve bu tesmiye bi’l-masdardır, قَادِحٌ [ḵâdiḩ] dahi denir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

قَدْحٌ [ḵadḩ] Göz içine batıp çukurlanmak maʹnâsınadır ki dâ΄iresi kadeh gibi olur; yukâlu: قَدَحَتْ عَيْنُهُ إِذَا غَارَتْ

Vankulu Lugatı - القدح maddesi

اَلْقَدَحُ [el-ḵadaḩ] (fethateynle) Şol zarftır ki onunla bir nesne içerler.

اَلْقِدْحُ [el-ḵidḩ] (ḵâf’ın kesriyle) Şol oktur ki henüz yeleklenmemiş ola ve temrenlenmemiş ola. Ve kumar okuna dahi قِدْحٌ [ḵidḩ] derler.

اَلْقَدْحُ [el-ḵadḩ] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Şorbayı kefçe ile almak; yukâlu: قَدَحْتُ الْمَرَقَ إِذَا غَرَفْتَهُ Ve çakmakla od çakmak; yukâlu: قَدَحْتُ النَّارَ Ve taʹn etmek; yukâlu: قَدَحْتُ فِي نَسَبِهِ إِذَا طَعَنْتَ Ve dişi kurt yemek; yukâlu: قَدَحَ الدُّودُ فِي الْأَسْنَانِ وَالشَّجَرِ قَدْحًا وَهُوَ تَأَكُّلٌ يَقَعُ فِيهِ Yaʹnî şeceri ve dişini kurt yemeden murâd mezbûrlar yenmektir, egerçi hakîkatte kurt yemek lâzım değil ise de; وَالْكُلُّ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve

قَدْحٌ [ḵadḩ] Gözden yaramaz suyu gidermeğe dahi derler; yukâlu: قَدَحْتُ الْعَيْنَ إِذَا أَخْرَجْتَ مِنْهَا الْمَاءَ الْفَاسِدَ Ve

قَدْحٌ [ḵadḩ] Göz içeri batmağa dahi derler; yukâlu: قَدَحَتْ عَيْنُهُ إِذَا غَارَتْ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı