اَلشَّظْفُ [eş-şażf] (حَذْفٌ [ḩažf] vezninde) Menʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: شَظَفَهُ شَظْفًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا مَنَعَهُ Ve koçu enemek için hâyesini sıyırıp çekmek yâhûd iki ağaç aralığına kıstırıp sinir ile sarmakla sindirmek maʹnâsınadır; yukâlu: شَظَفَ الْكَبْشَ إِذَا سَلَّ خُصْيَيْهِ أَوْ هُوَ أَنْ تُضَمَّا بَيْنَ عُودَيْنِ وَتُشَدَّا بِعَقَبٍ حَتَّى تَذْبُلاَ Ve
شَظْفٌ [şażf] Değnek parçasına denir.
اَلشَّظَفُ [eş-şeżaf] (şîn’in ve żâ-yı muʹcemenin fethiyle) ve
اَلشَّظَافُ [eş-şeżâf] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Zîk ve şiddet ve yübûset maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ فِي شَظَفٍ وَشَظَافٍ مِنَ الْعَيْشِ أَيْ ضِيقٍ وَشِدَّةٍ وَيُبْسٍ Ve شَظَفٌ [şeżaf]ın cemʹi شِظَافٌ [şiżâf] gelir şîn’in kesriyle. Ve
شَظَفٌ [şeżaf] Masdar olur, bir kimse şiddet ve müzâyakalı geçinmeğe mübtelâ olmak maʹnâsına; yukâlu: شَظِفَ الرَّجُلُ شَظَفا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ عَيْشُهُ ضَيِّقًا وَشَدِيدًا وَيَابِسًا ve yukâlu: شَظِفَ الْعَيْشُ شَظَفًا Ve bir şahsa atılan ok deri ile etin aralığına saplanmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَظِفَ السَّهْمُ إِذَا دَخَلَ بَيْنَ الْجِلْدِ وَاللَّحْمِ
اَلشَّظَفُ [eş-şeżaf] (şîn’in ve żâ-i muʹcemenin fethiyle) Şiddet ve müzâyaka, ضَفَفٌ [ḋafaf] gibi ḋâd-ı muʹceme ve fethateynle. Ve
شَظَفٌ [şeżaf] Ok etle deri arasına girmeğe dahi derler; yukâlu: شَظِفَ السَّهْمُ إِذَا دَخَلَ بَيْنَ الْجِلْدِ وَاللَّحْمِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı