اَلْأَنِحُ [el-eniḩ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْأَنُوحُ [el-enûḩ] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve
اَلْأُنَّحُ [el-unnaḩ] (hemzenin zammıyla قُبَّرٌ [ḵubber] vezninde) Şol nâkese denir ki kendiden bir nesne taleb olundukta birden redd edemeyip buhlu sebebiyle tenahnuh eder ola; yukâlu: رَجُلٌ آنِحٌ وَأَنُوحٌ وَأُنَّحٌ إِذَا سُئِلَ عَنْهُ تَنَحْنَحَ بُخْلاً Ve
أَنُوحٌ [enûḩ] Şol ata denir ki seğirtirken inler gibi boğazından savtı gir gir eder ola; yukâlu: فَرَسٌ أَنُوحٌ إِذَا جَرَى قَرْقَرَ
اَلْأَنْحُ [el-enḩ] (hemzenin fethi ve nûn’un sükûnuyla) ve
اَلْأَنِيحُ [el-enîḩ] (مَدِيحٌ [medîḩ] vezninde) ve
اَلْأُنُوحُ [el-unûḩ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Şiddet-i marazdan yâhûd zîk-nefes olmaktan nâşî ifrât-ı sıkletinden sıkıntı ile inler gibi ıkılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَنَحَ الرَّجُلُ أَنْحًا وَأَنِيحًا وَأُنُوحًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا زَحَرَ مِنْ ثِقَلٍ يَجِدُهُ مِنْ مَرَضٍ أَوْ بُهْرٍ
اَلْأَنُوحُ [el-enûḩ] (hemzenin fethiyle) Kezâlik buhlden hîn-i talebde تَنَحْنُحٌ [tenaḩnuḩ] eden kimse.
اَلْأَنِيحُ [el-enîḩ] (hemzenin fethi ve nûn’un kesriyle) ve
اَلْأُنُوحُ [el-unûḩ] (zammeteynle) Nefesin tîz tîz alıp solumak; yukâlu: أَنَحَ الرَّجُلُ يَأْنِحُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا زَحَرَ مِنْ ثِقْلٍ يَجِدُهُ مِنْ مَرَضٍ أَوْ بُهْرٍ كَأَنَّهُ يُنَحْنِحُ وَلَا يُبَيِّنُ Yaʹnî öksürür gibi ola beyne beyne. Ve زَحْرٌ [zaḩr] zâ-i muʹceme ve ḩâ-i mühmele ile solumak ve بُهْرٌ [buhr] nefes tutulmak maʹnâsına gelir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı