اَلْبِسْطُ [el-bisṯ] (bâ’nın kesriyle) ve
اَلْبُسْطُ [el-busṯ] (bâ’nın zammıyla) ve
اَلْبُسُطُ [el-busuṯ] (zammeteynle) Şol nâkaya ıtlâk olunur ki yavrusuyla boşlanıp büyüyünce kadar kendisinden ayırmaz olalar. Cemʹi أَبْسَاطٌ [ebsâṯ] gelir ve بُسْطٌ [busṯ] gelir bâ’nın zammıyla ve بِسَاطٌ [bisâṯ] gelir bâ’nın kesriyle. Ve bâ’nın zammıyla بُسَاطٌ [busâṯ] şâzdır.
اَلْبَسْطُ [el-besṯ] (bâ’nın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Yaymak maʹnâsınadır; yukâlu: بَسَطَ الثَّوْبَ وَالْفِرَاشَ بَسْطًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا نَشَرَه Ve bir nesneye el uzatmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: بَسَطَ إِلَيْهِ يَدَهُ إِذَا مَدَّهَا Ve şâd ve mesrûr eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki kalb-i makbûzu mebsût eder; yukâlu: بَسَطَ فُلاَنًا إِذَا سَرَّهُ Ve bir mekân vâsiʹ olmakla mekînleri sığdırıp almak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: بَسَطَ الْمَكَانُ الْقَوْمَ إِذَا وَسَّعَهُمْ ve tekûlu: هَذَا فِرَاشٌ يَبْسُطُنِي أَيْ وَاسِعٌ عَرِيضٌ لاَ يَقْبِضُنِي Ve bir adamı bir kimse üzere tafdîl ve tercîh eylemek maʹnâsınadır, gûyâ ki fazl ve meziyyette onu tevsîʹ eder; tekûlu: بَسَطَ اللهُ فُلاَنًا عَلَيَّ أَيْ فَضَّلَهُ Ve bir adam bir kimsenin mecliste hayâ ve sükûnet cihetiyle olan inkıbâzını izâle ile açıp lâübâliyâne kılmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: بَسَطَ فُلاَنٌ مِنْ فُلاَنٍ إِذَا أَزَالَ مِنْهُ الْإِحْتِشَامَ Ve kabûl-i ʹözr eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: بَسَطَ الْعُذْرَ إِذَا قَبِلَهُ Ve
بَسْطُ الْيَدِ [basṯu’l-yed] Tasallut ve istîlâdan kinâyedir; yukâlu: بُسِطَتْ يَدُهُ عَلَيْهِ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا سُلِّطَ عَلَيْهِ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَالْمَلئِكَةُ بَاسِطُوا أَيْدِهِمْ﴾ أَيْ مُسَلِّطُونَ عَلَيْهِمْ ve kavluhu taʹâlâ ve: ﴿كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ﴾ أَيْ كَالدَّاعِي الْمَاءَ يُومِئُ إِلَيْهِ لِيُجِيبَهُ
اَلْبَسْطُ [el-besṯ] (bâ’nın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Açıp dağıtmak neşr maʹnâsına ve ṡâd’la dahi lügattır. Ve بَسْطُ عُذْرٍ [basṯu ʹužr] kabûl-i ʹözre de derler. Ve
بَسْطٌ [besṯ] Bir kimsenin ihtişâmın izâle kılmağa dahı derler.
اَلْبِسْطُ [el-bisṯ] (bâ’nın kesri ve sîn’in sükûnuyla) Şol nâkadır ki velediyle bir yerde hâlî konup anasından menʹ olunmaya. Ve
بَسْطٌ [besṯ] Açık olan ele dahi derler, bî-kayd maʹnâsına; yukâlu: يَدٌ بَسْطٌ أَيْ مُطْلَقَةٌ Nitekim ʹAbdullâh kırâ΄atinde “بَلْ يَدَاهُ بُسْطَانِ” (المائدة 64) vâkiʹ olmuştur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı