er-resel ~ اَلرَّسَلُ

Kamus-ı Muhit - الرسل maddesi

اَلرَّسَلُ [er-resel] (fethateynle) Her nesneden bir bölüğe ve bir sürbeye denir; cemʹi أَرْسَالٌ [ersâl]dir; yukâlu: رَسَلٌ مِنْهُ أَيْ قَطِيعَةٌ مِنْهُ Ve develere, ʹalâ-kavlin deveden ve koyun ve keçi kısmından bir sürüye denir; yukâlu: جَاءَ بِالرَّسَلِ أَيِ الْإِبِلِ وَالْقَطِيعِ مِنْهَا وَمِنَ الْغَنَمِ Ve

رَسَلٌ [resel] ve

رَسَالَةٌ [resâlet] (سَحَابَةٌ [seḩâbet] vezninde) Masdar olur, deve su gibi hevâr ve mülâyim yürür olmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَسِلَ الْبَعِيرُ رَسَلًا وَرَسَالَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ رَسَلًا Ve saç kıvırcık olmayıp sarkık olmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَسِلَ الشَّعْرُ رَسَلًا وَرَسَالَةً إِذَا كَانَ رَسَلًا

اَلرَّسْلُ [er-resl] (نَسْلٌ [nesl] vezninde) Sühûlet ve mülâyemet vechiyle olan yürüyüşe denir; yukâlu: سَيْرٌ رَسْلٌ أَيْ سَهْلٌ Ve mülâyemetle âb-ı revân gibi latîf ve hemvâr yürüyen deveye denir; mü΄ennesi رَسْلَةٌ [reslet]tir; yukâlu: بَعِيرٌ رَسْلٌ وَنَاقَةٌ رَسْلَةٌ أَيِ السَّهْلُ السَّيْرِ Ve kıvırcık olmayıp sarkık olan saça denir; yukâlu: شَعْرٌ رَسْلٌ أَيْ مُسْتَرْسَلٌ

اَلرُّسُلُ [er-rusul] (zammeteynle) Henüz çar tutunmamış ve ferâce giymemiş küçük kıza denir; yukâlu: جَارِيَةٌ رُسُلٌ أَيْ صَغِيرَةٌ لَا تَخْتَمِرُ

اَلرِّسْلُ [er-risl] ve

اَلرِّسْلَةُ [er-rislet] (râ’ların kesriyle) Rıfk ve te΄ennî ve تُؤَدَةٌ [tu΄edet] maʹnâsına müstaʹmeldir ki bir işte zor ve ʹunf ve ʹacele etmeyip mülâyemet ve sühûlet ve te΄ennî vechiyle tutmaktan ʹibârettir, ve minhu yukâlu: أَخَذَ فِيهِ عَلَى رِسْلِهِ وَرِسْلَتِهِ أَيْ عَلَى الرِّفْقِ وَالتُّؤَدَةِ ve yukâlu: عَلَى رِسْلِكَ وَعَلَى رِسْلَتِكَ أَيِ ارْفَقْ وَاتَّئِدْ Yaʹnî “Rıfk ve mülâyemetle tut, te΄ennî kıl.” Burada عَلَى harfi mukadder fiʹl-i emr-i münâsibe müteʹalliktir. Ve

رِسْلٌ [risl] Çok süte ıtlâk olunur, mütetâbiʹan idrârı münâsebetiyle; yukâlu: مَا بِالنَّاقَةِ رِسْلٌ أَيِ اللَّبَنُ مَا كَانَ Burada مَا kelimesi mübâlagayı mutazammındır, kezâlik zamâniyyeye dahi haml olunmak mümkindir ki مُدَّةَ ثُبُوتِهِ sebkinde olur. Ve atın kolunun ucuna ıtlâk olunur; yukâlu: ضَرَبَ رِسْلَ الْفَرَسِ أَيْ طَرَفَ عَضُدِهِ

Vankulu Lugatı - الرسل maddesi

اَلرَّسَلُ [er-resel] (fethateynle) Deve sürüsünden ve koyun sürüsünden bir kıtʹa.

اَلرَّسْلُ [er-resl] (râ’nın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Salıverilen saç; yukâlu: شَعْرٌ رَسْلٌ أَيْ مُسْتَرْسَلٌ Ve

رَسْلٌ [resl] Yürümesi mülâyim olan deveye dahi derler; yukâlu: بَعِيرٌ رَسْلٌ أَيْ سَهْلُ السَّيْرِ

اَلرُّسُلُ [er-rusul] (zammeteynle) Cemʹi. Ve Bârî taʹâlânın ﴿إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ﴾ (الشعراء، 16) dediği kavliفَعُولٌ [faʹûl] ve فَعِيلٌ [faʹîl]de tezkîr ve te΄nîs ve ifrâd ve cemʹ berâber olduğuna binâ΄endir, عَدُوٌّ [ʹaduvv] gibi ve صَدِيقٌ [ṡadîḵ] gibi. Ve

رَسُولٌ [resûl] Risâlet maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَرْسَلْتُهُمْ بِرَسُولٍ أَيْ بِرِسَالَةٍ

اَلرِّسْلُ [er-risl] (râ’nın kesri ve sîn’in sükûnuyla) Bir nesne sühûlet üzere olmak; minhu kavluhum: “إِفْعَلْ كَذَا وَكَذَا عَلَى رِسْلِكَ” إِتَّئِدْ فِيهِ Ve إِتِّآدٌ [itti΄âd] tâ’nın teşdîdiyle bir işi rıfkla işlemektir; ke-mâ yukâlu: إِفْعَلْهُ عَلَى هِينَتِكَ Ve fi’l-hadîsi: “اِلَّا مَنْ أَعْطَى فِي نَجْدَتِهَا وَرِسْلِهَا Yaʹnî şiddet ve rahâ hâlinde yaʹnî sadaka mâlın davarı semiz olup ihrâc ettikte sâhibine edâsı şedîd iken edâ kılar ve arık olup edâsı âsân iken edâ kılar. Ve

رِسْلٌ [risl] Süte dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı