اَلسِّلْقَاءُ [es-silḵâ΄] (sîn’in kesriyle) Bu dahi dürtmek ve sançmak maʹnâsına masdardır; yukâlu: سَلْقَاهُ سِلْقَاءً إِذَا طَعْنَهُ Şârih der ki جَعْبٌ kelimesinde yâ΄ ziyâdesiyle جَعْبَى جِعْبَاءً dedikleri gibi bunda dahi yâ΄ ziyâde eylediler. İntehâ. Ve bir kimseyi sırtı üzere düşürmek maʹnâsınadır; tekûlu: سَلْقَيْتُهُ إِذَا أَلْقَيْتَهُ عَلَى ظَهْرِهِ
اَلسِّلْقَاءُ [es-silḵâ΄] (sîn’in kesri ve elifin meddiyle) Kezâlik arka üzerine bırakmak; yukâlu: سَلْقَيْتُهُ سِلْقَاءً إِذَا أَلْقَيْتَهُ عَلَى ظَهْرِهِ Âhirine yâ ziyâde kılmakla, nitekim جَعْبَيْتُهُ جِعْبَاءً demişlerdir جَعَبْتُهُ den me΄hûz olmakla,صَرَعْتُهُ maʹnâsına. Ve ʹavreti arkası üzere yatırıp cimâʹ etmeğe dahi derler; yukâlu: سَلَقَهَا وَسَلْقَاهَا إِذَا بَسَطَهَا ثُمَّ جَامَعَهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı