el-ḵarif ~ اَلْقَرِفُ

Kamus-ı Muhit - القرف maddesi

اَلْقَرِفُ [el-ḵarif] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْقَرِيفُ [el-ḵarîf] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Bunlar da lâyık ve sezâvâr maʹnâsınadır; yukâlu: هَذَا قَرَفٌ لَهُ وَقَرِيفٌ أَيْ خَلِيقٌ قَمِنٌ Baʹzılar ʹindinde bu maʹnâda كَتِفٌ [ketif] vezninde ve أَمِيرٌ [emîr] vezninde müstaʹmel değildir, hemân fethateynle قَرَفٌ [ḵaref]tir. Ve bundan fiʹl-i taʹaccüb olarak مَا أَقْرَفَهُ ve أَقْرِفْ بِهِ denmez. ʹAlâ-kavlin taʹaccüb sîgaları dahi gelir.

اَلْقِرْفُ [el-ḵirf] (ḵâf’ın kesriyle) Her nesnenin kabuğuna, ʹalâ-kavlin مُقْلٌ [muḵl] dedikleri yemişin ve narın kabuğuna denir ki bunlara mahsûstur. Ve قِرْفُ الْخُبْزِ [ḵirfu’l-ḣubz] ekmeğin soyulup fırına yapışan kabuğuna denir. Ve قِرْفُ الْأَرْضِ [ḵirfu’l-arḋ] yerden çimenle koparılan toprağıdır. Ve ağacın kabuğuna denir. Ve burunda yapışıp kalan sümük kurusuna denir.

اَلْقَرَفُ [el-ḵaref] (fethateynle) Muhâlatat maʹnâsına olan مُقَارَفَةٌ [muḵârefet] ve قِرَافٌ [ḵirâf] lafzlarından ismdir, karışmağa denir. Ve bir gûne maraz ismidir ki deve kısmına ʹârız olup ihlâk eder. Ve maraz nüks edip hasta üzülmeğe denir; yukâlu: اَلْقَرَفُ أَشَدُّ مِنَ السَّلَفِ أَيْ نُكْسُ الْمَرَضِ Ve vebâ΄ ʹilleti olan mahalle takarrüb eylemeğe denir ki bulaşmağı müstelzimdir. Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîs: “أَنَّ قَوْمًا شَكَوْا إِلَيْهِ عَلَيْهِ السَّلاَمُ الْوَبَاءَ فَقَالَ تَحَوَّلُوا فَإِنَّ مِنَ الْقَرَفِ التَّلَفَ” Ve kâle fi’n-Nihâye: “أَنَّهُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ سُئِلَ عَنْ أَرْضٍ وَبِيَّةٍ فَقَالَ دَعْهَا فَإِنَّ مِنَ الْقَرَفِ التَّلَفَ” اَلْقَرَفُ مُقَارَفَةُ الْوَبَاءِ وَالْعَدْوَى ve kâle: لَيْسَ هَذَا مِنْ بَابِ الْعَدْوَى وَإِنَّمَا هُوَ مِنْ بَابِ الطِّبِّ فَإِنَّ اسْتِصْلاَحَ الْهَوَاءِ مِنْ أَعْوَنِ الْأَشْيَاءِ عَلَى صِحَّةِ الْأَبْدَانِ Ve

قَرَفٌ [ḵaref] Havâsı vahîm sıtmalı yere denir; yukâlu: أَرْضٌ قَرَفٌ أَيْ مَحَمَّةٌ Ve lâyık ve uygun maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ قَرَفٌ لَهُ أَيْ خَلِيقٌ جَدِيرٌ

اَلْقَرْفُ [el-ḵarf] (صَرْفٌ [ṡarf] vezninde) Bir şecer adıdır ki onunla dibâgat olunur. ʹAlâ-kavlin غَرْفٌ [ġarf] ve غَلْفٌ [ġalf] dedikleri cümlesi bir şecerdir ki mâddelerinde beyân olundu. Ve

قَرْفٌ [ḵarf] Meşinden düzülmüş bir türlü dağarcığa denir ki nar kabuğuyla dibâgat olunur ve içine havâyic ve bahârâtla puhte et kavurması korlar. Ve pek kırmızı şey΄e قَرْفٌ [ḵarf] denir, أَحْمَرُ قَانِئٌ maʹnâsına. Ve

قَرْفٌ [ḵarf] Masdar olur, bagy ve sitem eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَفَ عَلَيْهِمْ قَرَفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا بَغَى عَلَيْهِمْ Ve karanfilin kuruduktan sonra kabuğunu gidermek maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَفَ الْقَرَنْفُلَ إِذَا قَشَرَ بَعْدَ يُبْسِهِ Şârih der ki savâb olan قَرْفُ الْقُرْحَةِ ʹunvânında olmaktır ki çıbanı kuruduktan sonra kabuğunu soyup kavlatmak demek olur. Ve

قَرْفٌ [ḵarf] Bir kimseyi ʹayblamak yâhûd müttehem eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَفَ فُلاَنًا إِذَا عَابَهُ أَوِ اتَّهَمَهُ Ve kesb ü kâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَفَ لِعِيَالِهِ إِذَا كَسَبَ لَهُمْ Ve karıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَفَ الشَّيْءَ إِذَا خَلَطَهُ Ve yalan söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَرَفَ الرَّجُلُ إِذَا كَذِبَ

Vankulu Lugatı - القرف maddesi

اَلْقِرْفُ [el-ḵirf] (ḵâf’ın kesri ve râ’nın sükûnuyla) Her nesnenin kabuğuna derler, قِشْرٌ [ḵişr] maʹnâsına; ve minhu قِرْفُ الرُّمَّانِ ve قِرْفُ الْخُبْزِ ki bunlar enâr kabına ve ekmek kabına ıtlâk olunur. Ve ekmeğin kabı odur ki ekmekten soyulup tennûra yapışa.

اَلْقَرَفُ [el-ḵaref] (fethateynle) Maraza karîb olmak; yukâlu: أَخْشَى عَلَيْكَ الْقَرَفَ ve yukâlu: قَرِفَ قَرَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا دَنَا مِنْهُ Ve fi’l-hadîsi: “أَنَّ قَوْمًا شَكَوْا إِلَيْهِ وَبَاءَ أَرْضِهِمْ فَقَالَ تَحَوَّلُوا فَإِنَّ مِنَ الْقَرَفِ التَّلَفُ” Ve

قَرَفٌ [ḵaref] Müttehem olana dahi ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ قَرَفٌ مِنْ ثَوْبِي لِلَّذِي تَتَّهِمُهُ Yaʹnî sevble müttehem olan kimseye böyle denir.

اَلْقَرْفُ [el-ḵarf] (ḵâf’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Deriden bir zarftır ki enâr kabıyla dibâgat olunur ve o zarfın içinde خَلْعٌ [ḣalʹ] dedikleri eti vazʹ ederler. Ve خَلْعٌ [ḣalʹ] şol ettir ki onu ete lâzım olan havâyic ile pişirip o zarfa korlar. Ve

قَرْفٌ [ḵarf] Çıbanın üzerinden derisin soymağa dahi derler; tekûlu: قَرَفْتُ الْقُرْحَةَ أَقْرِفُهَا قَرْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا قَشَرْتَهَا وَذَلِكَ إِذَا يَبِسَتْ Ve

قَرْفٌ [ḵarf] [Bir] kimseyi taʹyîb etmeğe dahi derler; tekûlu: قَرَفْتُ الرَّجُلَ إِذَا عِبْتَهُ Ve töhmet etmeğe de derler; yukâlu: هُوَ يَقْرِفُ بِكَذَا أَيْ يَرْمِي بِهِ وَيَتَّهِمُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı