el-leḩan ~ اَللَّحَنُ

Kamus-ı Muhit - اللحن maddesi

اَللَّحَنُ [el-leḩan] (fethateynle) ve

اَللُّحُونُ [el-luḩûn] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

اَللَّحَانِيَةُ [el-leḩâniyet] (كَرَاهِيَةٌ [kerâhiyet] vezninde) Bunlar da لَحْنٌ [laḩn] gibi kırâ΄atte hatâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: لَحَنَ فِي الْقِرَاءَةِ لَحْنًا كَمَا ذُكِرَ وَلَحَنًا وَلُحُونًا وَلَحَانِيَةً إِذَا أَخْطَأَ

اَللَّحْنُ [el-laḩn] (lâm’ın fethi ve ḩâ-yı mühmelenin sükûnuyla) Masûg ve mevzûʹ olan savta denir ki hânende âvâzesidir, Türkîde ezgi taʹbîr olunur; cemʹi أَلْحَانٌ [elḩân] ve لُحُونٌ [luḩûn] gelir; yukâlu: قَرَأَ بِأَلْحَانٍ وَلُحُونٍ وَهِيَ مِنَ الْأَصْوَاتِ الْمَصُوغَةِ الْمَوْضُوعَةِ Ve

لَحْنٌ [laḩn] Lügat ve lisân maʹnâsınadır; yukâlu: هَذَا لَحْنُ قُرَيْشٍ أَيْ لُغَتُهُمْ Kâle’ş-şârih ve minhu kavlu ʹÖmer radıyallâhu ʹanhu: “تَعَلَّمُوا الْفَرَائِضَ وَالسُّنَّةَ وَاللَّحْنَ” أَيِ اللُّغَةَ Ve kırâ΄atte hatâ eylemek maʹnâsınadır, gerek iʹrâbında ve gerek sâ΄irinde olsun; لَحَنَ الْقَارِئُ فِي الْقِرَاءَةِ لَحْنًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا أَخْطَأَ Ve muhâtabdan mâ-ʹadâ kimse fehm eylememek vech üzere remz ve elgâz ve ibhâmla söz söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: لَحَنَ لَهُ إِذَا قَالَ لَهُ قَوْلًا يَفْهَمُهُ عَنْهُ وَيَخْفَى عَلَي غَيْرِهِ Ve meyl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: لَحَنَ إِلَيْهِ إِذَا مَالَ Ve fehm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: لَحِنَ قَوْلَهُ وَلَحِنَهُ لَحْنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَالثَّالِثِ إِذَا فَهِمَهُ Ve

لَحْنٌ [laḩn] Kelâmın fehvâ ve maʹnâ ve mefhûmuna denir; tekûlu: فَهِمْتُ مِنْ لَحْنِ قَوْلِهِ أَيْ فَحْوَاهُ وَمَعْنَاهُ

Vankulu Lugatı - اللحن maddesi

اَللَّحْنُ [el-laḩn] (lâm’ın fethi ve ḩâ΄-i mühmelenin sükûnuyla) İʹrâbda hatâ kılmak. Ve

لَحْنٌ [laḩn] Hüsn-i savtla âvâze kılmağa dahi derler; yukâlu: لَحَنَ فِي قِرَاءَتِهِ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا طَرَّبَ فِيهَا وَغَرَّدَ Ve تَغْرِيدٌ [taġrîd] nagme kılmağa derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı