el-muḵill ~ اَلْمُقِلُّ

Kamus-ı Muhit - المقل maddesi

اَلْمُقِلُّ [el-muḵill] (mîm’in zammı ve ḵâf’ın kesriyle ki إِقْلَالٌ [iḵlâl]den ism-i fâʹildir) ve

اَلْأَقَلُّ [el-eḵall] (أَجَلُّ [ecell] vezninde) Şol fakîre ıtlâk olunur ki mukaddemâ zengin olup baʹdehu mâlına kıllet gelip lâkin bir mikdârca bakiyyesi kalmış ola; yukâlu: رَجُلٌ مُقِلٌّ وَأَقَّلُ أَيْ فَقِيرٌ وَبِهِ بَقِيَّةٌ Ve أَقَلُّ [eḵall] nefy-i mahz mevkiʹinde müstaʹmeldir, niteki misâli evâ΄il-i mâddede mürûr eyledi.

اَلْمَقْلُ [el-maḵl] (نَقْلٌ [naḵl] vezninde) Bakmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَقَلَهُ مَقْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا نَظَرَ إِلَيْهِ Ve suya daldırmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَقَلَهُ فِي الْمَاءِ إِذَا غَمَسَهُ Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “إِذَا وَقَعَ الذُّبَابُ فِي الطَّعَامِ فَأَمْقُلُوهُ فَإِنَّ فِي أَحَدِ جَنَاحَيْهِ سَمًّا وَفِي الْآخَرِ شِفَاءً وَإِنَّهُ يُقَدِّمُ السَّمَّ وَيُؤَخِّرُ الشِّفَاءَ” Ve

مَقْلٌ [maḵl] Suya dalmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَقَلَ فِي الْمَاءِ إِذَا غَاصَ فِيهِ Ve memeden bir gûne süt emmeğe denir. Ve kuyunun dibine denir; yukâlu: وَقَعَ فِي مَقْلِ الْبِئْرِ أَيْ أَسْفَلِهِ Ve bir adam devesinin küçük köşeğinin memeden kendisi emdikte çok emmekle süt dokunur diye endîşesinden eliyle azca azca süt içirmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَقَلَ فَصِيلَهُ إِذَا سَقَاهُ فِي كَفِّهِ قَلِيلًا قَلِيلًا وَذَلِكَ إِذَا خَافَ عَلَيْهِ مِنْ شُرْبِهِ اللَّبَنَ Ve bir kaba zikri âtî مَقْلَةٌ [maḵlet] dedikleri çakıl taşını koyup üzerine su dökmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَقَلَ الْمَقْلَةَ إِذَا أَلْقَاهَا فِي الْإِنَاءِ وَصَبَّ عَلَيْهَا الْمَاءَ

اَلْمُقْلُ [el-muḵl] (mîm’in zammıyla) كُنْدُرٌ [kundur] ismidir ki ak günlük dedikleri dârûdur, Yehûd tâ΄ifesi tebaḣḣur ederler. Ve bir nevʹ zamk ismidir ki bir şecerden hâsıl olur, Hindî ve ʹArabî ve Ṡiḵillî kısmı olur; mecmûʹu suʹâl ve nehş-i haşerât ve bevâsîr ve tenkıye-i rahim ve teshîl-i vilâdet ve inzâl-i meşîme ve böbrekte hâsıl olan taşları izâle ve riyâh-ı galîzeyi tahlîl bâbında nâfiʹ ve müdirr ve müsmin ve mukavvî ve evrâmı muhallil ve dâfiʹdir. İşbu dârû bilâd-ı ʹArabda husûsan Yemen’de nâbit bir şecerin zamkıdır, mukl-i ezrak demekle maʹruftur, Türkîde güren derler ve sufrete mâ΄il olana مُقْلُ الْيَهُودِ [muḵlu’l-yehûd] derler. Pes mü΄ellifin كُنْدُرٌ [kundur] ile beyân eylediği bu olmak gerektir. Ve gabret ve sevâda mâ΄il olana صِقِلِّيٌّ [ṡiḵilliyy] derler, zâhiren Ṡiḵilliyye adasına mensûbdur. Ve nevâhî-i Yemen’den zuhûr eden bâzincânî olur ona مُقْلٌ عَرَبِيٌّ derler, sâf ve humrete mâ΄il olana Hindî derler.

Vankulu Lugatı - المقل maddesi

اَلْمَقْلُ [el-maḵl] (mîm’in fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Nazar etmektir, Ebû ʹUbeyd rivâyeti üzere; yukâlu: مَا مَقَلَتْهُ عَيْنِي مُنْذُ الْيَوْمِ Ve مَقَلْتُهُ [maḵalathu] نَظَرْتُ إِلَيْهِ بِمُقْلَةِ عَيْنِي maʹnâsınadır, Ebû ʹAmr rivâyeti üzere. Ve

مَقْلٌ [maḵl] Daldırmak maʹnâsına da gelir. Ve fi’l-hadîsi: “إِذَا وَقَعَ الذُّبَابُ فِي الطَّعَامِ فَامْقُلُوهُ فَإِنَّ فِي أَحَدِ جَنَاحَيْهِ سُمًّا وَفِي الْآخَرِ الشِّفَاءَ وَإِنَّهُ يُقَدِّمُ السُّمَّ وَيُؤَخِّرُ الشِّفَاءَ”

اَلْمُقْلُ [el-muḵl] (mîm’in zammı ve ḵâf’ın sükûnuyla) دَوْمٌ [devm] demekle maʹrûf ağacın yemişidir ki edviye kabîlindendir. Ve baʹzılar دَوْمٌ [devm] hurmâ-yı Hindî ağacıdır demişler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı