el-veraʹ ~ اَلْوَرَعُ

Kamus-ı Muhit - الورع maddesi

اَلْوَرَعُ [el-veraʹ] (fethateynle) Sakınmak maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ أَهْلُ الْوَرَعِ أَيِ التَّقْوَى

اَلْوَرِعُ [el-veriʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde ism-i fâʹildir) Menhiyyât ve mehârimden pek perhîz ve ictinâb eden adama denir. Ve korkak adama denir; yukâlu: رَجُلٌ وَرِعٌ أَيْ جَبَانٌ Ve aslâ bir işe yaramaz ve elinden hayr ve şer gelmez olan sagîr ve hakîr ve zaʹîf adama denir; yukâlu: رَجُلٌ وَرِعٌ أَيْ صَغِيرٌ ضَعِيفٌ لاَ غِنَاءَ عِنْدَهُ Şârih der mü΄ellif bu iki maʹnâda وَرِعٌ [veraʹ] lafzını كَتِفٌ [ketif] vezninde olan وَرِعٌ [veriʹ] zeylinde îrâd eylemekle zâhiren bunlar da كَتِفٌ [ketif] vezninde olurlar, lâkin Ṡiḩâḩ’ın takyîdine göre fethateynle olmakla re΄s-i mâdde olan اَلْوَرَعُ اَلتَّقْوَى cümlesine maʹtûf olup sûret-i masdarda olurlar.

اَلْوَرَاعَةُ [el-verâʹat] (قَنَاعَةٌ [ḵanâʹat] vezninde) ve

اَلْوَرْعُ [el-verʹ] (زَرْعٌ [zerʹ] vezninde ve fethateynle) ve

اَلْوَرُوعُ [el-verûʹ] (قَبُولٌ [ḵabûl] vezninde ve رُجُوعٌ [rucûʹ] veznlerinde) Günâhtan ve mehârimden ve nâ-sezâ nesnelerden sakınıp perhîz eylemek maʹnâsınadır; maʹnâ-yı mezkûrdan me΄hûzdur; yukâlu: وَرِعَ الرَّجُلُ كَوَرِثَ وَوَجِلَ وَوَرَعَ كَوَضَعَ وَوَرُعَ كَكَرُمَ وَرَاعَةً وَوَرْعًا وَوَرُوعًا وَوُرُوعًا إِذَا تَخَرَّجَ Ve

وَرَاعَةٌ [verâʹat] ve

وُرُوعٌ [vurûʹ] Korkak olmak maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru.

اَلْوَرَاعُ [el-verâʹ] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) ve

اَلْوَرْعَةُ [el-verʹat] (vâv’ın fethi ve zammıyla) ve

اَلْوُرُوعُ [el-vurûʹ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

اَلْوُرْعُ [el-vurʹ] (vâv’ın zammıyla ve zammeteynle) Bir adam korkak olmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَرَعَ الرَّجُلُ وَوَرُعَ وَرَاعَةً وَوَرَاعًا وَوَرْعَةً وَوُرْعَةً وَوُرُوعًا وَوُرْعًا وَوُرُعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا جَبُنَ Ve hakîr ve zaʹîf ve çolpa ve işe yaramaz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَرَعَ فُلاَنٌ وَوَرُعَ إِذَا صَغُرَ وَضَعُفَ Ve

وُرْعٌ [vurʹ] (vâv’ın zammıyla) ve

وُرُوعٌ [vurûʹ] Bir adamın mâlı yaʹnî devâbb ve mevâşîsi hakîr ve zaʹîf olmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَرُعَ الرَّجُلُ وَرَاعَةً وَوُرْعًا وَوُرُوعًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا كَانَ مَالُهُ أَوْرَاعًا Ve

وَرَاعَةٌ [verâʹat] Bir nesneden geri durup ferâgat eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: وَرِعَ عَنْهُ يَرِعُ كَوَرِثَ يَرِثُ وَرَاعَةً إِذَا كَفَّ عَنْهُ

Vankulu Lugatı - الورع maddesi

اَلْوَرَعُ [el-veraʹ] (fethateynle) Korkak, bed-dil maʹnâsına. İbnu’s-Sikkît eyitti: Bizim ashâbımız وَرَعٌ [veraʹ]ı cebân maʹnâsına haml ettiler ve lâkin وَرَعٌ [veraʹ] şol kimsedir sagîr ve zaʹîf olup onun katında gınâ verir nesne olmaya. Ve

وَرَعٌ [veraʹ] Maldan dahi ʹibâret olur; yukâlu: إِنَّمَا مَالُ فُلَانٍ أَوْرَاعٌ أَيْ صِغَارٌ

اَلْوَرِعُ [el-veriʹ] (vâv’ın fethi ve râ’nın kesriyle) Şol recüldür ki perhîzkâr ola, müttakî maʹnâsına.

اَلْوُرُوعُ [el-vurûʹ] (zammeteynle) ve

اَلْوَرَاعَةُ [el-verâʹat] (vâv’ın fethiyle) ve

اَلْوُرْعُ [el-vurʹ] (vâv’ın zammı ve râ’nın sükûnuyla) Bunlar masdarlardır, sagîr ve zaʹîf olmak maʹnâsında; tekûlu: وَرُعَ يَوْرُعُ وُرُوعًا وَوَرَاعَةً وَوُرْعًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı