اَلدَّسَمُ [ed-desem] (dâl’ın ve sîn’in fethiyle) Çerviş yağına denir; yukâlu: طَعَامٌ كَثِيرُ الدَّسَمِ أَيِ الْوَدَكِ Ve yağın zifîrine ve bulaşığından olan kîr ve pâsa denir; yukâlu: بِيَدِهِ أَوْ بِثِيَابِهِ دَسَمٌ أَيْ وَضَرٌ وَدَنَسٌ Ve masdar olur, taʹâm pek çerviş yağlı olmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَسِمَ الطَّعَامُ دَسَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَثُرَ وَدَكُهُ Ve bir adamın eli yâhûd libâsı yağdan zefîrlenip ve kîrli pâslı olmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَسِمَتْ يَدُهُ أَوْ ثَوْبُهُ إِذَا كَانَتْ دَسِمَةً وَيُقَالُ يَدُهُ مِنَ الدَّسَمِ سَطْلَةٌ Yaʹnî “Eli pek zefîrlilikten bi-ʹaynihi yağ sitili olmuştur.” Ve
دَسَمٌ [desem] Bir nesnenin levni karamtık boz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَسِمَ الشَّيْءُ إِذَا كَانَ أَغْبَرَ إِلَى السَّوَادِ
اَلدَّسْمُ [ed-desm] (رَسْمٌ [resm] vezninde) Cimâʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَسَمَ الْمَرْأَةَ دَسْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا جَامَعَهَا Ve şîşenin ağzını tıkamak maʹnâsınadır; yukâlu: دَسَمَ الْقَارُورَةَ إِذَا سَدَّهَا Ve bir nesnenin eser ve nişânını giderip belirsiz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَسَمَ الْأَثَرَ إِذَا طَسَمَهُ Ve yeri yağmur bir mikdârca ıslatmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَسَمَ الْمَطَرُ الْأَرْضَ إِذَا بَلَّهَا قَلِيلًا Ve kapıyı kapamak maʹnâsınadır; yukâlu: دَسَمَ الْبَابَ إِذَا أَغْلَقَهُ Ve deveyi katranlamak maʹnâsınadır; yukâlu: دَسَمَ الْبَعِيرَ دَسْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا طَلَاهُ بِالْهِنَاءِ Ve
دَسْمٌ [desm] Bir nesnenin ucuna ve köşesine ıtlâk olunur, gûyâ ki o nesnenin bulaşığı olur; ve minhu yukâlu: أَنَا عَلَى دَسْمِ الْأَمْرِ أَيْ عَلَى طَرَفٍ مِنْهُ Ve
دَسْمٌ [Desm] Mekke kurbünde bir mevziʹ adıdır.
اَلدَّسْمُ [ed-desm] (dâl’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Yağmur yeri ıslatıp mübâlaga ile yağmamak. Ve
دَسْمٌ [desm] Kulağa nesne konmak yâhûd cirâhate nesne konmak maʹnâsına da gelir; tekûlu: دَسَمْتُهُ أَدْسُمُهُ دَسْمًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ [Bu] دِسَامٌ [disâm]dan me΄hûzdur, nitekim gelir inşâallâhu taʹâlâ.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı